Halep, Hama, Humus, Deraa… Şam?: Suriye’de Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı

Orta Doğu araştırmacısı Mehmet Akif Koç, HTŞ ve müttefiki silahlı grupların Suriye yönetimine karşı başlattığı ve ülkenin büyük şehirlerini kontrolü altına aldığı saldırıların gelişme aksını ve yakında yaşanabilecek gelişmeleri Fokus+ için inceledi.
Mehmet Akif Koç
Halep, Hama, Humus, Deraa… Şam Suriye’de Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı
7 Aralık 2024

Suriye’de 2016-17 döneminden beri yaşanan ve büyük güçlerin uzlaşısına dayanan statüko 27 Kasım 2024 günü aniden bozuldu. 2017’den beri birbirine düşman güçlerin kontrol ettiği nüfuz alanları, bölgesel güçler arasındaki konsensüs sayesinde geçici de olsa bir çatışmasızlık ortamı doğurmuştu. Ancak 2011-2017 arasında yaşanan ve bölgeyi ateş çemberine çeviren kanlı iç savaşın kapısının henüz kapanmadığı, düşman tarafların bir başka rövanş sahnesi için kılıçlarını bilemekte oldukları aşikârdı. Nitekim o kılıçlar kınından çıktı. 

Öncelikle son birkaç gün içinde sahada her saat yeni sürprizlere sahne olan gelişmeleri kısaca özetlemek, ardından önümüzdeki dönemde yaşanabilecek bazı senaryoları ele almak istiyorum:

  • Suriye’deki çatışmalarda önemli bir geçmişe sahip olan, orijin itibariyle el-Kaide iltisaklı bir yapı olup zaman içinde büyük oranda Suriyelileşen Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) ve müttefiki pozisyonundaki silahlı gruplar, birkaç gün içinde Halep ve Hama gibi iki çok önemli şehri denetim altına aldı.  
  • Bu satırların yazıldığı saatlerde HTŞ Hama’dan güneye doğru Humus’a ilerlemekte olup, Halep ve Hama’daki çözülmeye benzer şekilde Humus’un da saatler içerisinde düşeceğine dair beklentiler yükselmiş durumda. Nitekim Humus’un kuzeyindeki ilçe ve kasabalar şimdiden HTŞ’nin eline geçmiş, Humus’tan Şam’a doğru Esad yönetimi güçlerinin ric’ati hızlanmış vaziyette. 
  • Humus’tan sonra Şam’a kadar başka bir büyük şehir yok, dolayısıyla bu ilerleyiş sürerse Şam’da ülkenin kaderini belirleyecek büyük bir çatışma yaşanması bekleniyor. Bu esnada 2011 Mart-Nisan’da Suriye’deki olayların ilk başladığı yer olan, Şam’ın güneyinde Ürdün sınırındaki Deraa’da da askeri hareketlilik başladı, bazı yerleşimler muhaliflerin kontrolüne geçti. Muhtemelen Humus’a benzer şekilde Deraa da silahlı grupların kontrolü altına girecek saatler içerisinde. 
  • Böylece Şam’ın kuzey ve güneyindeki iki büyük şehir Humus ve Deraa’nın da düşmesiyle, Şam’ın kaderi de büyük ölçüde çizilmiş olacak. 1982’de Hafız Esad’ın on binlerce vatandaşını katlettiği Hama ve Humus’un ardından, oğlu Beşşar Esad’ın 2011’de başlayan iç savaşta yine on binlerce Suriyeli’nin ölümüne sebep olduğu Halep, Hama, Humus, Deraa gibi şehirlerden başlayan ve Şam’ı kıskaç şeklinde saran rövanş dalgası, yarım asırdan fazla süren Esad Hanedanı’nın sonunu bu sefer getirebilir.  

Bu noktada sahada son birkaç gün içerisinde olayların gidişatını büyük ölçüde etkileyen bazı kritik gelişmelere de dikkat çekmek istiyorum. Zira bu kritik gelişmelerin her biri Suriye’nin önümüzdeki dönemde kaderini belirleyecek genel çerçeveyi elbirliğiyle çiziyor. 

2014-15 döneminde Suriye’deki silahlı gruplar dört bir yandan yine Şam’ın kapılarına dayanmış, ancak Rusya’nın hava desteği, İran ve bölge ülkelerinden getirilen Şii milis/askerlerin karadaki desteğiyle Esad / Baas yönetimi düşmekten kurtulabilmişti. Ancak bu süreç, Moskova ve Şam olmaksızın Esad yönetiminin toplumsal meşruiyetinin ve askeri gücünün yetersiz olduğunu ortaya koymuş, Esad’ın bir sonraki dalgada suyun üzerinde kalmasının zor olabileceği yorumları yapılmasına sebep olmuştu.  

İç savaşta bir sonraki dalga geldi ve Esad’ın müttefikleri bu kez askeri açıdan Şam’a destek veremeyecek kadar zayıf düşmüş durumda. Rusya uzun süredir Ukrayna’da sıkışmış halde, İran ise İsrail’in ağır baskısı altında Lübnan ve Gazze’deki müttefiklerine dahi yardıma gidemedi. Hizbullah yoğun bir bombardımana tabi tutuldu ve hem direnişin maliyetli olması hem de Lübnan’ın güneyinde İsrail’in işgali başlamadan ateşkes imzalanması sayesinde daha ağır zayiattan kurtulabildi. Dolayısıyla ne İran ne de Hizbullah 2014-15’te olduğu gibi Esad’a sahada askeri destek verebildi bu sefer. Rusya da cılız ve göstermelik bazı hava bombardımanları haricinde, 2015 Eylül’deki müdahalesinin yanından bile geçmeyecek kadar pasif bir durumda Suriye sahasında. 

HTŞ ise rejimin aksine, bu kez iyi organize olmuş durumda. İdlib’de onlarca örgütle birlikte yaşadıkları 7-8 yıl boyunca askeri ve idari kapasite açısından gelişme kat edilmiş; bu gruplar arasında Ebu Muhammed el-Colanî’nin liderliği tartışılmaz kabul ediliyor, ılımlı ve her kesime sıcak gelen mesajlarla bu aşamada güven telkin etmeye yönelmiş durumda. HTŞ unsurları sahada da son derece stratejik şekilde hareket ediyorlar; Halep’i aldıktan sonra kuzeye ilerlemeden doğrudan güneye yönelip, asıl hedefin YPG/SDG ve SMO gibi rejim dışı gruplar olmadığını, Şam yönetimini devirmeyi amaçladıklarını gösterdiler. Böylece Sünni halkın yoğun olarak yaşadığı Halep, Hama, Humus, Deraa gibi şehirleri ciddi bir direniş olmadan kolayca ele geçirdiler. 

HTŞ ve Colanî’nin bu stratejisi YPG/SDG tarafında da karşılık bulmuş görünüyor; YPG / DSG’nin askeri kanadının başındaki Mazlum Abdi “Biz HTŞ ile hiçbir zaman savaşmadık, HTŞ ile ilişkilerimiz var” sözleriyle yeni konjonktüre ve HTŞ ile yanyana var olmaya hazır olduklarının sinyalini verdi Halep ve Hama düştükten sonra. Öte yandan Esad yönetimi Rakka ve Deyrizor gibi Sünni ağırlıklı nüfusa sahip yerlerden güçlerini geri çekip bu bölgeleri tamamen YPG denetimine bırakmış durumda. Ancak Şam’ın düşmesine paralel olarak, bir süre sonra, Kürtlerin azınlıkta olduğu bu iki bölgenin denetimi için HTŞ ile YPG arasında silahlı mücadele başlayabilir. Tel Rıfat ve Münbic’in SMO’ya kaybının ardından, YPG denetimindeki topraklar daha da daralabilir.  

Bu noktada Suriye’nin güneyinde Irak sınırında bulunan ABD güçlerinin konuşlu olduğu el-Tanf üssü, Suriye-Irak sınırındaki geçişleri kontrol eden stratejik bir noktada bulunuyor. İran’a bağlı bazı silahlı grupların Suriye sahasından çekilip Irak’a geçmekte olduğu ve Tanf-Deyrizor civarının YPG/SDG denetimine girme ihtimalini göz önünde bulundurunca; daha önce aktif olarak kullanılan İran-Irak-Suriye geçiş güzergâhının kapanma ve hem Esad yönetimine hem de Hizbullah’a karadan yapılan sevkiyatın büyük oranda kesintiye uğrama ihtimali de belirmiş oluyor. İran’ın saha kontrolü açısından bu geçiş güzergâhının kaderinin önümüzdeki dönemde yakından takip edilmesi gerekecek. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 6 Aralık günü Cuma namazı çıkışında yaptığı açıklama da dikkat çekiciydi: “İdlib, Hama, Humus ve hedef tabii Şam. Muhaliflerin bu yürüyüşü devam ediyor. Temennimiz kazasız belasız bir şekilde Suriye’deki bu yürüyüş devam etsin.” Erdoğan ayrıca Esad’a yaptığı çağrının karşılıksız kaldığını belirterek, bu silahlı yürüyüşe verilen desteği de net bir şekilde ortaya koymuş oldu. Dolayısıyla HTŞ’nin bu ani ve başarılı ilerleyişinin ardındaki lojistik ve stratejik desteğin kaynağına dair şüpheler de biraz daha azalmış oldu. 

Gelinen noktada Humus ve Deraa’nın beklendiği gibi saatler içinde düşmesi halinde, Şam’ın da daha fazla dayanabilme ihtimali zayıflayacak. Rusya ve İran’ın 2014-15’te yardıma koşarak tahtında tuttuğu Esad için, göreve geldiği 2000 yılından beri en ciddi sınama başlamış durumda.  

HTŞ’nin bu kadar hızlı ve ciddi bir direnişle karşılaşmadan ilerlemesi, 2021 Temmuz-Ağustos’ta Taliban’ın Kabil’deki ABD destekli hükümeti yıktığı ve ardından büyük güçlerle uzlaşıp ülkeyi tek başına yönetmeye başladığı süreci akıllara getiriyor. HTŞ de tıpkı Taliban gibi, iç savaşta önce ülkenin bir kısmını kontrol etmiş, ardından büyük güçler tarafından tasfiye edilip dar bir alana sıkıştırılmıştı.  

HTŞ’nin de benzer şekilde bir yürüyüşle başkentte yönetimi ele geçirip, Taliban’ın izlediği askeri/politik yoldan gidip gitmeyeceğini görmek içinse çok fazla bekleyeceğimizi zannetmiyorum.