Bölgedeki Güvensizlik İsrail’in Varlığından Kaynaklanıyor

Filistinli araştırmacı Said Alhaj, İsrail ve İran arasındaki stratejik çatışma dinamiklerini ve iki ülkenin savaş stratejilerini kaleme aldı.
Said-Alhaj
Mesaj-Çok-Net-İsrail’in-Stratejisi-Tehditleri-Doğmadan-Yok-Etmek

16.06.2025 - 13:12  |  Son Güncellenme:16.06.2025 - 13:58

Gazze’deki direniş, savaşın başından bu yana defalarca savaşı durdurma isteğini açıkladı ve sunulan tüm önerileri kabul etti. Hatta tüm esirlerin tek seferde serbest bırakılacağı kapsamlı bir takas önerdi. Ancak "İsrail" savaşı durdurmak istemedi.

Bugünkü haliyle Batı Şeria, işgal devletine gerçek bir tehdit oluşturmuyor. Buna rağmen İsrail, şehirleri ve kampları kuşattı; binaları yıktı, halkı zorla yerinden etti.

Hizbullah, oldukça kontrollü bir destek cephesi sundu ve savaşın genişletilmesini istemediğini açıkça ifade etti. Ancak İsrail sadece onu yenmek değil, tamamen yok etmek için çalıştı.

Yeni Suriye ne niyetleriyle ne de kapasitesiyle işgal devletine bir tehdit teşkil ediyor. Aksine, “herkesle barış” söylemiyle güven vermeye çalıştı. Fakat İsrail, işgalini daha da derinleştirdi; bombardıman, suikast, yıkım, güneyde silahsız bölge kurma, azınlıkları destekleme ve ülkeyi bölme yönünde çalışmalarını sürdürdü.

İran, Gazze ve Lübnan’da yaşananlara rağmen savaşa fiilen girmedi. İsrail’in saldırılarına sembolik ve sınırlı tepkiler verdi. Son saldırıya ise hiç karşılık vermedi. Aksine, ABD ile ciddi müzakerelere katıldı. Ancak buna rağmen İsrail ona çok büyük ve acı verici bir darbe indirdi.

Anlamak isteyene mesajlar açık:

İran

Bu bölgede hiç kimse için gerçek bir güvenlik yok.

İsrail tehditleri yönetmeye çalışmıyor, daha oluşmadan ortadan kaldırmayı hedefliyor.

Orta Doğu haritasının yeniden çizilmesi bir söylem değil, izlenen net bir strateji.

Tepkileri kademe kademe vermek, çatışmadan kaçınmak ve işgalle yüzleşmemek, işgal planlarını durdurmaz; aksine onları kolaylaştırır ve uygulanabilir hale getirir.

İsrail, düşmanlarını –açık, gizli, potansiyel ya da varsayılan– tek tek izole ederek, kendi zamanlaması ve planlamasıyla saldırıyor. Bu ona sert ve bazen belirleyici darbeler indirme yeteneği kazandırıyor.

İsrail şuna inanıyor: Hızlı, ani ve şiddetli saldırılar; tarafları savaştan çekilmeye, pozisyonlarını değiştirmeye, hatta rejim değişimine ya da stratejik silahlarını kaybetmeye zorlayabilir.

İran’a gelince…

İsrail, İran’a “öldürücü ve nihai” bir darbe vurduğunu iddia etmeye çalıştı. Oysa darbenin gücüne rağmen bu doğru değil. İran, şoku absorbe etti ve yanıt vermeye başladı. Görünen o ki, şu ana kadar aşamalı ama sürekli bir yanıt stratejisi izliyor.

Eğer bu yaklaşım, işgal devletinin iç cephesini sürekli yıpratmaya yönelik bir stratejinin parçasıysa, bu faydalı olabilir. Zira İsrail, özellikle bir direniş hareketine değil de bölgesel bir devlete karşı uzun süreli bir savaşı sürdürme kapasitesi açısından her ne kadar bu durum 7 Ekim’den sonra kısmen değişmiş olsa da İran’dan daha zayıf durumda.

Ama eğer bu tutum, tansiyonu düşürüp ABD ile müzakere masasına hızlıca dönme stratejisinin parçasıysa, bu ciddi bir hata olur. Bu, İsrail’in bu turdan daha büyük kazanımlarla çıktığı, Tahran’ın ise müzakere masasına bir önceki turdan daha zayıf oturduğu anlamına gelir. Bu da daha fazla taviz demektir ve İsrail’i, İran’a daha büyük saldırılar düzenlemekten alıkoymayacaktır.

İran için gerçek fırsat şimdi:

İran’ın önündeki gerçek fırsat, mevcut çatışma dalgasını mümkün olduğunca sürdürmek. Stratejik hedeflere ve iç cepheye yönelik acı verici darbelerle bu dalga desteklenmeli. Bu, İsrail’i ya kendi kararıyla ya da ABD baskısıyla savaşı durdurmaya zorlayabilir. Böyle bir son, İran açısından en azından kabul edilebilir bir denge noktası oluşturur. Bu aynı zamanda İran’ın sonraki müzakere sürecine daha güçlü bir konumla girmesini sağlar.

Aksi takdirde, İsrail kendi takvimine, planına ve ajandasına göre, yeniden ve daha ağır darbeler indirmek için yeni bir fırsat yakalamış olur.