Güney Afrika: Kolonyalizm ve Apartheid’in Gölgesinde…


Aslında her ülke, bir hikayeyi barındırır içinde… ABD kapitalizmi gözümüzde canlandırırken, Almanya dünya savaşlarını hatırlatır. Çin köklü geçmişiyle tarihe bir meşale yakarken, Japonya Hiroşima’yı anımsatır hafızamızda… İngilizler, Hollandalılar, İtalyanlar ve nice Batı toplumu sömürgeciliği; İtalyanlar, Yunanlar ise Roma’yı yazdırır tarihçilere. Peki ya Güney Afrika? Ayrımcılığın, ırkçılığın yasalarla somutlaştığı, siyahilerin “en alt sınıf” olarak görüldüğü ve sömürüldüğü, topraklarından ve evlerinden edildiği, beyazlarla aynı bankta bile oturamadığı dönemi yüzümüze tokat gibi çarpar.
“Beyaz adam”ın ilk adımları
1400'lerde, Uzak Doğu'ya giden Avrupa gemileri, erzak almak için Güney Afrika kıyılarında durmaya başladı. 1652'de Hollanda, güneydeki Cape Town şehrini kurdu ve “Boerler” (Afrikaans) denilen Hollandalı çiftçiler şehrin etrafındaki bölgelere yerleşmeye başladı. 1806'ya gelindiğinde ise, Avrupa'da savaşlar patlak verdi ve nihayetinde İngilizlerin Cape Town kolonisinin kontrolünü ele geçirmesiyle sonuçlandı. 1910 yılında, İngilizler bölgedeki dört koloniyi birleştirdi ve Güney Afrika'yı kurdu.

1600'lerde Hollandalı yerleşimcilerin; 1700'lerde ve 1800'lerde İngiliz sömürgecilerin gelişinden bu yana Güney Afrika, siyahi insanların sistematik olarak ayrımcı yasalara ve uygulamalara tabi tutulduğu bir ülke oldu. Ancak bu ırkçı uygulamaları yasalaştıran ve resmileştiren somut adım, 1948'de apartheid'in kabul edilmesiydi. İnsanlar ten renklerine göre keskin bir şekilde ayrı sınıflandırılıyordu, beyaz azınlığı en üst sınıfa alan yasalar, siyahları, yerlileri, melezleri ve sözleşmeli Hintli işçilerin torunlarını alt sınıfa yerleştiriyordu.
Güney Afrika'nın özgürlüğe giden yolu ise uzun ve kanlıydı; hem yüksek sesle hem de sessizce protesto etmeye cesaret eden binlerce siyah aktivist ve öğrenci büyük baskılara maruz kalmış, hapislerde ömürleri ve bedenleri çürümüştü…
Apartheid'in nasıl ortaya çıktığını, nasıl çöktüğünü ve o zamandan bu yana Güney Afrika'da nelerin değiştiğini sizin için araştırdık…
Apartheid yasaları nasıl çıktı?
Afrikaner Ulusal Partisi (NP) hükümeti, 1948 yılında apartheid'ı Güney Afrika'da resmi olarak hükümet politikası olarak yasalaştırdı. Afrikaans/Afrikaanca dilinden (ilk olarak Hollandalı ve Alman yerleşimciler tarafından konuşulan bir dil) çevrilen apartheid, “ayrılık” anlamına gelmekte ve ismi, yönetici beyaz azınlığın kendisini sosyal ve mekansal olarak beyaz olmayan insanlardan ayırma ve onlara hükmetme yöntemlerini somutlaştırmaktaydı.

Yasalara göre bu gruplar ayrı ayrı yaşamak ve gelişmek zorundaydı ve böylece aynı ülkede yaşamalarına rağmen, herhangi bir grubun diğeriyle karışması büyük ölçüde imkansızdı.
Kurallar özellikle en alt basamağa itilen siyah çoğunluk için yıpratıcıydı. Yasalar hareketlerini kısıtlıyor ve onları küçük toprak parçalarına sıkıştırıyordu. Yerleşmelerine izin verilen yerler genellikle yoksul bölgelerdi, şehirlerin dışındaki mahallelerde “Bantustanlar”da (kırsal) veya kasabalarda yaşamak zorunda bırakılmışlardı.
Azınlık beyaz nüfus, altın ve elmasla yükselen ekonomide aslan payını kendilerine saklarken, beyaz olmayan işçilere ise düşük ücretler kalıyordu.
Apartheid yasaları: Her şey “beyazlar” için
Peki, apartheid nasıl yasalarla uygulandı? Apartheid rejiminde hangi yasalar vardı? İşte birkaç örnek;
- Nüfus Kayıt Yasası: Apartheid’in temelini oluşturan bu yasa, insanları ırksal gruplara ayırarak nüfusa kaydedilmesini zorunlu kılıyordu.
- Grup Alanları Yasası: İnsanlara ırkları dikkate alınarak yaşamaları ve çalışmaları için ayrı alanlar tahsis edildi. Yasa, beyaz olmayan insanları gelişmiş şehirlerin dışına itiyordu. Özellikle siyahiler, merkezden uzaktaki yetersiz kaynaklı kenar mahallelerde barındırıldı. 1950'lerin sonlarından itibaren, yaklaşık 3,5 milyon siyahi Güney Afrikalı kentsel alanlardan taşınmaya zorlandı ve nüfusun yaklaşık yüzde 70'i ülkenin en verimsiz topraklarının yüzde 13'üne sıkıştırıldı. Yasalara karşı çıkan ve taşınmayı reddedenlerin evleri zorla yıkıldı ve bazen tutuklanıp hapse atıldılar. Özellikle ucuz işgücü kaynağı olarak şehirlerde çalışan siyahiler, “beyazlara ait” hangi alanlarda ne kadar süreyle bulunmalarına izin verildiğini gösteren “geçiş belgeleri” taşımak zorundaydı. Bu yasa uyarınca, toplu taşıma, parklar, plajlar, tiyatrolar, restoranlar ve diğer tesisler ırksal olarak ayrılmıştı. “Sadece beyazlar” ve “yerliler” gibi ifadelerin yazıldığı tabelalar oldukça yaygındı.
- Bantu Eğitim Yasası: Apartheid yasaları, farklı ırklar için farklı bir eğitim standardı belirlemek de dahil olmak üzere okulların ayrılmasını şart koşuyordu. Beyazların okuduğu okullar en iyi kaynaklara sahipken, Kızılderili, siyahi ve diğer ırklardan kişilere ise işçilik gibi meslekleri yapmaları için kasıtlı olarak düşük eğitim veriliyordu. Beyaz kurumlara yapılan hükümet harcamaları, diğer gruplara hizmet eden kurumlardan çok daha yüksekti.
- İnsanlar kiminle evlenebilir? Karma Evliliklerin Yasaklanması Yasası (1949) ve Ahlaksızlık Değişiklik Yasası (1950) da apartheid’in en sert yasaklarını içeren kanunları arasındaydı. Beyaz ve siyahi insanlar arasındaki evlilikler 1927 tarihli bir yasaya göre zaten yasadışıyken, bu yasa güncellendi ve beyaz insanlar ile diğer tüm gruplar arasındaki evlilikler ve yakın ilişkiler suç sayılmaya başlandı. Cezası beş yıla kadar hapisti. Apartheid döneminde bu nedenle binlerce kişi tutuklandı, yaklaşık 20 bin kişi hakkında dava açıldı.
Seçmenlerin Ayrı Temsili Yasası gibi çeşitli yasalar da beyazlar ve diğer gruplar arasında derin ayrımcılıklara yol açtı.
Bilgi kutucuğu — Apartheid, Güney Afrika’da 1948’den önceki hükümetlerin ayrımcılık politikasından çok da farklı değildi. Ana fark, apartheid’in “ayrımcılığı” yasanın bir parçası haline getirmesiydi. Ayrıca apartheid, dünyanın ırkçı politikalardan uzaklaştığı bir dönemde uygulamaya konulmuştu. İkinci Dünya Savaşı'ndan önce Batı dünyası ırksal ayrımcılığa karşı bu kadar eleştirel değildi ve Afrika da bu dönemde sömürgeleştirilmişti. İkinci Dünya Savaşı ırkçılık sorunlarını ön plana çıkardı, dünyayı bu tür politikalardan uzaklaştırmaya itti ve sömürgesizleştirmeye yönelik talepleri artırdı. Güney Afrika'da daha katı bir ırksal politika olan apartheid'in ortaya çıktığı dönem tam da böyle bir dönemdeydi işte…
Apartheid’in sonu
Peki, apartheid nasıl sona erdi? Siyahilerin çabalarının karşılığında mı, beyazların vicdanlarının hasebiyle mi yoksa başka bir faktör mü devreye girdi dersiniz? Pretoria Üniversitesinden apartheid tarihçisi Thula Simpson'a göre, apartheid beyaz azınlığın kendini sürdürme ihtiyacından dolayı sona erdi aslında...
Simpson, Al Jazeera'ya verdiği demeçte apartheid’in sonunu getiren süreci şöyle anlatıyor:
“Beyaz hükümetin geri çekilmesinde iyi niyetlilik veya gönüllülük yoktu. Apartheid'e karşı iç eleştiri vardı ve insanlar temel olarak ‘beyaz üstünlüğü sürdürmek için beyazların hayatta kalmasını sürdürmelisiniz’ diyordu.”
Apartheid nihayet son bulmadan önce, Güney Afrikalı siyahilerin direnişi de dahil olmak üzere muazzam bir baskı altına alındı. Nelson Mandela liderliğindeki Afrika Ulusal Kongresi (ANC) ve Pan Afrika Kongresi (PAC) gibi siyasi gruplar, nüfusu harekete geçirerek barışçıl ve şiddetli protestoları kışkırttı. Bu hareketler apartheid hükümeti tarafından ölümcül bastırmalara yol açtı.
21 Mart 1960'ta, apartheid rejiminin polisleri, yasaları protesto eden yaklaşık 7 bin siyahiye ateş açtığında 69 kişi can vermişti ve 180 kişi ise yaralanmıştı. Bu olay günümüzde “Sharpeville Katliamı” olarak anılmaktadır. Tüm dünya bu olayla sarsılmış, Güney Afrika içindeki direniş daha da şiddetlenmişti.
1963'te, apartheid karşıtı Afrika Ulusal Kongresi'nin (ANC) Başkanı Nelson Mandela'ya “terörist” faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle ömür boyu hapis cezası verildi. ANC kurtuluş hareketi ve benzeri hareketler ise apartheid hükümeti tarafından yasaklandı. Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası örgütler ve ülkeler apartheid hükümetine öfke kustu ancak uzun yıllar boyunca uygulamalar devam etti.

1976'da apartheid rejimindeki Güney Afrika'da, siyahi öğrencilerin eğitim dili olarak Afrikaanca'nın dayatılmasına karşı Soweto'da başlattığı protestolar, kanlı bir şekilde bastırıldı. Yüzlerce öğrencinin hayatını kaybettiği bu olay, dünya kamuoyunda büyük tepkilere yol açtı. Afrika Birliği, bu acı olayı unutmamak ve çocukların haklarını savunmak amacıyla her yıl 16 Haziran'ı “Afrika Çocuk Günü” olarak anıyor.
Nelson Mandela eşitliğin yolunu açtı
Giderek artan bir şekilde, Güney Afrika 1959'da Jamaika'dan gelen ticaret yasağıyla başlayan ekonomik yaptırımlarla izole edildi. Ülke spor etkinliklerinden de menedildi.

1990'lara gelindiğinde, Başkan FW de Klerk, demokratik geçiş için müzakerelere başlamak zorunda kaldı. Aynı yıl, 27 sene boyunca hapis yatan Mandela, Başkan F.W. de Klerk tarafından serbest bırakıldı.
Ülkede ilk serbest ve demokratik seçimler 1994 yılında gerçekleşti. Beyaz rejime karşı mücadele eden Afrika Ulusal Kongresi (ANC) bu seçimi kazandı ve Mandela, Güney Afrika’nın ilk siyahi başkanı oldu. Ve nihayet, 1994’te apartheid resmen kaldırıldı.
Apartheid’in izleri hala hissedilse de bu dönemden sonra başlatılan toprak reformu ve toplumsal eşitlik çabaları, ülkenin yeniden yapılanmasında önemli adımlar oldu.
Bu arada, Güney Afrika Cumhuriyeti, başkanlık sistemine dayanan parlamenter demokrasiyle yönetiliyor.
Apartheid'den sonra neler değişti?
Yasal ve siyasi olarak, Güney Afrika'da çok şey değişti; artık tüm insanlar yasalar önünde özgür ve eşit. Herkes her yerde yaşayabilir, çalışabilir ve eğitim görebilir, insanlar ırk ayrımı olmaksızın etkileşimde bulunabilir ve evlenebilir.

Güney Afrikalı siyahiler, oy kullanmalarının bile yasak olduğu apartheid döneminin aksine son 30 yıldır ANC ile iktidar partisi konumunda.
Üç başkentli tek ülke
Güney Afrika’nın üç başkente sahip olduğunu yazımızın başında belirtmiştik. Bu yönüyle Güney Afrika, yönetim sisteminin benzersiz olduğunu göstermektedir. Cape Town yasama başkenti olarak parlamentoya ev sahipliği yaparken, Pretoria idari başkent olarak başkanlık ofislerini barındırır. Yargı sisteminin kalbi ise Bloemfontein’de atar. İlginç bir şekilde, parlamento toplantıları Cape Town'da altı ay ve Pretoria'da altı ay süreyle gerçekleşmekte.

Özellikle Pretoria’daki Union Buildings, Nelson Mandela’nın görkemli heykeli ve çevresindeki bahçelerle, tarihle modernitenin harmanlandığı bir sembol niteliğindedir.
Öte yandan, ülkenin en büyük şehri ise Johannesburg’dur.
12 resmi dile sahip
12 resmi dili ile Güney Afrika kültürel çeşitliliğin bir “vitrini” gibi adeta… Güney Afrika’da konuşulan 12 dil ise şu şekilde: İngilizce, Afrikaanca, isiZulu, isiXhosa, IsiNdebele, Sesotho, Kuzey Sotho, Setswana, SiSwati, Tshivenda, Xitsonga ve son olarak Güney Afrika İşaret Dili.
Bu noktada beyaz perde dünyasından bir detay da verelim; Marvel'ın ünlü “Kara Panter” filminde Wakanda halkının isiXhosa dilini konuşması, Güney Afrika’nın kültürel etkisinin küresel düzeyde nasıl yankı bulduğunun apaçık göstergesi.
Beyaz Güney Afrikalılar ve dilleri
Beyaz Güney Afrikalılar, Avrupa kökenli Güney Afrikalılardır. Dilsel, kültürel ve tarihsel açıdan genellikle iki gruba ayrılırlar; Hollanda Doğu Hindistan Şirketi'nin ilk kolonicilerinin Hollandaca konuşan torunları olan Afrikanerlar ve ağırlıklı olarak İngiliz kolonicilerinin İngilizce konuşan torunları.

2016'da yüzde 57,9'u anadili olarak Afrikaanca, yüzde 40,2'si İngilizce konuşurken, yüzde 1,9'u Portekizce, Yunanca veya Almanca gibi başka bir dili anadili olarak konuşuyordu.
Beyaz Güney Afrikalılar, Beyaz Afrikalıların açık ara en büyük nüfusunu oluşturur.
Beyaz, apartheid döneminde yasal olarak tanımlanmış bir ırk sınıflandırmasıydı.
Güney Afrika, zengin doğal kaynakları ve güçlü tarım sektörü ile Afrika’nın en büyük ekonomilerinden biri. Johannesburg ise kıtanın en büyük şehirlerinden biri olarak ekonomik hayatın merkeziyken, Cape Town, doğal güzellikleri ve tarihiyle turizmin gözbebeği konumunda. Ülke, şarap endüstrisinde özellikle Fransız kökenli Hugenotların katkılarıyla dünya çapında tanınmaktadır.
Bilgi kutucuğu — “Gökkuşağı Ulusu” olarak adlandırılan Güney Afrika, dünyanın farklı noktalarından gelen insanların oluşturduğu bir mozaik olmaya devam ediyor. Bu terim, Güney Afrika'nın 1994'teki ilk demokratik seçiminden sonra apartheid sonrası Güney Afrika'yı tanımlamak için Başpiskopos Desmond Tutu tarafından ortaya atılmıştır.
Afrikanerların kökenleri
63 milyondan fazla nüfusa sahip olduğu kaydedilen Güney Afrika'nın nüfusunun yüzde 8'sinden fazlasını oluşturan beyazlar, halen ülkenin en avantajlı sosyo-ekonomik gruplarının başında gelmekte. Beyaz azınlığın büyük bir kısmını ise yüzyıllar önce sömürge döneminde bölgeye yerleşen Hollanda kökenli çiftçilerin torunları olan Afrikaner etnik grubu oluşturuyor.

Afrikanerların çoğunun soyu 17. yüzyılın ortalarındaki kolonicilere dayanır. Afrikanerlar, ayrı bir kültürel kimlik geliştirmiştir; bu kimlik farklı bir dili de kapsar. Bu koloniciler arasında Fransa'dan göç eden Hugenotlar ve bugünkü Belçika'dan göç eden Valonlar da vardı.
İngilizce konuşan Beyaz Güney Afrikalıların çoğu, soylarını 1820'deki İngiliz ve Hollandalı kolonicilere dayandırır. Beyaz Güney Afrika nüfusunun geri kalanı, Yunanlılar ve Norveçliler gibi Lübnan ve Avrupa'dan gelen daha sonraki göçmenlerden oluşur. Portekizli göçmenler, Angola ve Mozambik'teki Portekiz sömürge yönetimlerinin çöküşünden sonra gelmişlerdir ancak birçoğu da Madeira (Atlas okyanusunda bir takımada) kökenlidir.
Elon Musk ve Charlize Theron da Güney Afrikalı
“Beyaz Güney Afrikalılar” demişken Güney Afrika kökenine sahip olan ya da Güney Afrika’da doğup büyümüş olan çok sayıda ünlüyü de anmadan geçmeyelim.
1971’de Pretoria’da Güney Afrika kökenli bir babanın (Errol) ve Kanadalı bir annenin (Maye) çocuğu olarak dünyaya gelen Elon Reeve Musk yani bilinen adıyla Elon Musk da Güney Afrikalı. Şu anda dünyanın en zengin insanı olan Musk, 1988'de Kanada pasaportu aldıktan sonra, zorunlu askerlik hizmeti yoluyla apartheid'i desteklemek istemediği ve Amerika Birleşik Devletleri'nde mevcut olan daha büyük ekonomik fırsatları aradığı için Güney Afrika'dan ayrıldı.
Ünlü oyuncu Charlize Theron ise, Güney Afrika'da Benoni yakınlarındaki bir çiftlikte büyüdü. Annesi Gerda Maritz ve babası Charles Theron'un tek çocuğudur. İkinci Boer Savaşı askeri lideri Danie Theron ünlü oyuncunun büyük büyük amcasıdır. Afrikaner bir aileden gelen Theron’un ataları arasında Hollandalıların yanı sıra Fransız ve Almanlar da bulunur. Fransız ataları Güney Afrika'daki ilk Huguenotlardı.
Modellik yapmak için 16 yaşında Milano’ya ve iki yıl sonra New York’a taşınan Charlize Theron, ağırlıklı olarak Afrikaanca konuşulan mahallesinde kimse İngilizce konuşmadığı için 19 yaşına kadar İngilizce bilmediğini söylüyor. Ayrıca 2022 yılında Charlize Theron, Afrikaanca'yı “ölmekte olan bir dil” ve “çok da faydalı değil” şeklinde tanımlayınca eleştirilerin hedefi oldu. Güney Afrika’da bu dili ana dili olarak konuşan milyonlarca kişi buna tepki gösterdi. Afrikaanca, apartheid rejiminde baskı aracı olarak kullanılmış olsa da Güney Afrikalıların yüzde 13’ünün ana dili olmaya devam ediyor.

Peki, Güney Afrika kökenli başka kimler var? Harry Potter’ın yıldızı Daniel Radcliffe’in annesi de Güney Afrika kökenlidir. Avustralya'nın ilk milyarderi olan Michael Robert Hamilton Holmes à Court da Güney Afrika doğumlu bir başka ünlü isim. Victoria Secret mankeni Candice Susan Swanepoel de Güney Afrikalı, Afrikaner bir ailenin üyesidir. Game of Thrones’un John Snow’u Kit Harington da yine Güney Afrika kökenli ünlülerden. Ve son olarak, tenis şampiyonu Roger Federer de aynı şekilde Güney Afrikalı beyazlardan.
Kaynaklardan bazıları;
- https://www.sahistory.org.za/article/history-apartheid-south-africa
- https://history.state.gov/milestones/1989-1992/apartheid
- https://www.natgeokids.com/uk/discover/geography/countries/facts-about-south-africa/