Trump’ın Gazze Savaşını Sonlandırma Planı: Barış Kisvesi Altında İsrail Hegemonyasını Kutsallaştırma

08.10.2025 - 16:01 | Son Güncellenme: 08.10.2025 - 16:09
İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik savaşı üçüncü yılına yaklaşırken, ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz hafta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile birlikte yeni bir “barış” ve ateşkes planı açıkladı.
Trump, Hamas’ın 20 maddelik öneriyi reddetmesi halinde “kesin ve acı verici adımlar” atacağı uyarısında da bulundu.
Bunun ardından Katar ve Mısırlı arabulucular, planı Hamas liderliğine iletti.
Gözden Kaçmasın
Hamas ise duyuruyu “büyük bir sorumlulukla” inceleyeceklerini, diğer Filistinli gruplarla istişare ettikten sonra resmi yanıt vereceklerini açıkladı.
Filistin Yönetimi planı ihtiyatlı bir şekilde olumlu karşılarken, birçok Arap ve İslam ülkesi de İsrail’in koşullarına uygun olmasına rağmen plana destek verdi. Ancak planın uygulanması, temel engeller nedeniyle belirsizliğini koruyor.
Hamas’ın silahsızlandırılması ve örgütsel yapısının dağıtılması, İsrail’in çekilme takviminin net olmaması, Netanyahu’nun Filistin devleti fikrini reddetmesi ve Gazze üzerindeki güvenlik kontrolünde ısrarcı olması bu engellerin başında geliyor.
Buna ek olarak planın uygulanmasına dair uluslararası garanti mekanizmalarının olmaması da önemli bir soru işareti yaratıyor.
Söz konusu plan, İsrail’in savaş için belirlediği hedefleri içeriyor.
Netanyahu, Arap ve İslam ülkelerinin kendisine katıldığını ve İsrail’in izolasyonunu kırdığını iddia edebilir.
Bu nedenle Arap ve İslam ülkelerinin, İsrail’in yaptığı gibi, kendi koşullarında ısrar etmeli ve bu koşullar kabul edilmeden planı kabul ettiklerini açıklamamaları gerekirdi.
Planın detayları
Trump’ın planı, ateşkes, esir ve tutuklu takası, İsrail güçlerinin kademeli çekilmesi, insani yardımın girişi, Gazze’nin yeniden inşası, Hamas’ın silahsızlandırılması ve teknokratlardan oluşacak yeni bir Filistin yönetiminin kurulması gibi savaşa ilişkin temel noktaların çoğunu kapsıyor.
Söz konusu plan, ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve Trump’ın damadı ve eski danışmanı Jared Kushner’in yanı sıra İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer ve eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’in istişareleriyle hazırlandı.
BM Genel Kurulu için geldikleri New York’ta Trump ile görüşen, Arap ve İslam ülkelerinin liderinin görüşleri ise dikkate alınmadı.
Beyaz Saray tarafından duyurulan plana göre, planın en önemli maddeleri şunlar:
1- Ateşkes
Hamas, anlaşmanın yürürlüğe girmesinden sonraki 72 saat içinde, hayatta ve ölü 48 İsrailli rehinenin tamamını serbest bırakacak.
Buna karşılık İsrail de 250’si müebbet ceza alan, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 1.700 Filistinli tutukluyu serbest bırakacak.
Ayrıca, her İsrailli rehineye karşılık 15 Filistinlinin cenazesini teslim edecek.
2- İsrail güçlerinin geri çekilmesi
İsrail ordusu ise Hamas’ın silahsızlandırılmasına bağlı takvim ve kriterler doğrultusunda kademeli olarak Gazze Şeridi’nden çekilecek, çekilen bölgelerde uluslararası bir güvenlik gücü konuşlandırılacak.
3- Savaştan sonra Hamas ve Gazze’nin kaderi
Hamas, Gazze yönetiminde herhangi bir rol üstlenemeyecek.
Tüneller de dahil olmak üzere askeri altyapısı tamamen kaldırılacak ve barış içinde yaşama sözü veren üyelerine af çıkarılacak. Gazze Şeridi’nden ayrılmak isteyenlerin ayrılmalarına izin verilecek.
Uluslararası güvenlik gücü, hem silahsızlanmayı denetleyecek hem de Filistin polisinin güvenlik görevlerini üstlenmesi için eğitim verecek.
Plan, İsrail’in Gazze’yi “ilhak etmeyeceğini” belirtse de, “tam güvenlik sağlanana kadar sınırlarda güvenlik varlığı” sürdürülecek.
4- İnsani yardım ve yeniden inşa
19 Ocak 2025 tarihli anlaşmaya göre Gazze’de acil insani yardım akışı başlayacak, altyapı onarılacak, hastaneler ve fırınlar yeniden faaliyete geçirilecek, molozlar kaldırılacak.
BM ve Kızılay, Refah sınır kapısının her iki yönde açık olması şartıyla, tarafların müdahalesi olmadan yardım dağıtımını denetleyecek.
Plan, Filistinlilerin Gazze’den sürülmeyeceğini güvence altına alıyor ve sakinlerin yararına yeniden inşa ile serbest dolaşım taahhüdünü içeriyor.
5-Geçici yönetim ve Filistin Yönetimi
Gazze Şeridi’nin, geçici olarak kamu ve belediye hizmetlerini yürütmekle görevli, siyasi bağlantısı olmayan teknokratlardan oluşan bir Filistin komitesi tarafından yönetilmesi öngörülüyor.
Bu komite, Trump’ın başkanlığını üstlendiği ve Tony Blair gibi uluslararası isimlerin de yer aldığı Barış Konseyi’nin gözetiminde faaliyet gösterecek ve hem Filistinli hem de uluslararası uzmanları bünyesinde barındıracak.
Konsey, Filistin Yönetimi, Trump’ın 2020 barış planı ve Fransız-Suudi girişimi de dahil olmak üzere daha önceki öneriler doğrultusunda reformlarını tamamlayana kadar yeniden yapılanmanın finansmanını üstlenecek.
Plan ayrıca, Ürdün ve Mısır ile iş birliği içinde geçici bir uluslararası istikrar gücünün kurulmasını, bu gücün Filistin polis güçlerini eğitmesini, desteklemesini ve sınır güvenliğini sağlamasını içeriyor.
Filistin Devleti
Plan, yeniden yapılanma süreci ilerledikçe ve Filistin Yönetimi reformları uyguladıkça “Filistin halkının özlemi” olan kendi kaderini tayin hakkı ve Filistin devletinin kurulması için güvenilir bir yolun ortaya çıkabileceğini öngörüyor.
Garantisi olmayan belirsiz bir plan
Ancak planın bu yönleri garanti altına alınmış değil.
Görünüşe göre İsrail, planın duyurulmasından hemen önce metin üzerinde önemli değişiklikler yaparak içeriğini boşalttı ve belgeyi kendi taleplerine uygun, taraflı bir metne dönüştürdü.
ABD merkezli Axios sitesinin haberine göre Netanyahu Trump’la görüşmesinden yalnızca bir gün önce Kushner ve Witkoff’la yaptığı toplantıda plana kritik eklemeler yapmayı başardı.
Böylece nihai taslak, ilk versiyona kıyasla çok daha fazla İsrail’in vizyonunu yansıtır hale geldi.
Habere göre Trump’ın 23 Eylül’de BM Genel Kurulu sırasında sekiz Arap ve İslam ülkesinin liderlerine sunduğu öneriler, Netanyahu ile açıkladığı versiyondan oldukça biçimde farklıydı.
Bu tutarsızlık, özellikle Trump’ın planı ABD-Arap-İslam mutabakatının ürünü olarak sunması nedeniyle, ilgili ülkeler arasında ciddi rahatsızlık ve öfkeye yol açtı.
Hamas’ın onayı ise planın uygulanmasının önündeki son engel olmaya devam ediyor.
Netanyahu’nun en dikkat çekici müdahaleleri, İsrail’in Gazze’den çekilme koşulları ve takvimiyle ilgili oldu.
Arap ve İslam ülkeleri, “Hamas’ın silahsızlandırılması” ifadesinin “silahlarının bırakılması” şeklinde değiştirilmesini talep etti.
Buna rağmen, nihai planda İsrail’in Gazze’den çekilmesi doğrudan silahsızlanmaya bağlandı ve İsrail’e uygulama mekanizmalarını veto etme hakkı verildi.
Netanyahu’nun, Trump’ı Gazze içinde süresiz bir “güvenlik çemberi” altında İsrail askeri varlığının sürmesi gerektiğine ikna ettiği anlaşılıyor.
Filistin tarafı tüm koşulları yerine getirse bile bu askeri varlık sona ermeyecek.
Ayrıca plan, Trump’ın daha önce Arap yetkililere vaat ettiği Batı Şeria’daki ilhakın durdurulması ya da yerleşim inşaatlarının askıya alınması gibi taahhütleri içermiyor.
Mescid-i Aksa’daki ihlallerin sona erdirilmesi veya Gazze’ye insani yardımın hızla artırılması talepleri de planda yer bulmadı.
Belirsizlikler ve garantiden yoksun hükümler içeren plan, büyük ölçüde Netanyahu’nun koşullarını yansıtıyor.
Bu durum özellikle şu başlıklarda öne çıkıyor:
1-Filistin Devleti hedefinin yokluğu
Plan, Filistin devletini muğlak bir şekilde ele alıyor ve bu hedefi uluslararası bir hak olarak değil, “Filistin halkının özlemi” olarak tanımlıyor.
Bu yaklaşım, kalıcı barışın temelinin Filistin devletinin kurulması olduğuna inanan İngiltere, Fransa, Kanada ve Avustralya gibi ABD’nin müttefiklerinin görüşleriyle çelişiyor.
Trump, bazı müttefiklerini “Filistin Devleti’ni aptalca tanımakla” suçlarken, Netanyahu da bu fikri kesin bir dille reddetti.
Netanyahu’nun planı şartsız kabul etmediğini göstermesi, İsrail tarafının da kendi içinde çekinceleri olduğunu ortaya koyuyor.
2- Filistin Yönetimi’nin askıya alınması
Plan, “kapsamlı reformlar” tamamlanana kadar Filistin Yönetimi’nin askıya alınmasını öngörüyor. Ancak bu reformların hangi kriterlere göre değerlendirileceği veya hazır olup olmadığını kimin belirleyeceği belirtilmedi.
Dahası, plan Gazze’yi ayrı bir varlık olarak ele alarak Filistin topraklarının birliğini göz ardı ediyor.
Bu yaklaşım, Netanyahu’nun Filistin Yönetimi’nin Gazze’ye dönmesine karşı çıkan açıklamalarıyla örtüşüyor.
3- Gazze yönetimindeki belirsizlik
Plan, uluslararası bir kuruluşun gözetimi altında “siyasi olmayan teknokratlardan oluşan bir Filistin komitesi” kurulmasını öngörüyor.
Bu komitenin nasıl oluşturulacağı, üyelerinin kimler olacağı ve kararların nasıl alınacağı ise belirsiz.
Trump ve Tony Blair’in başını çekeceği “Barış Konseyi”nin komite üzerindeki rolü belirtilse de, yetki alanı ve günlük işleyişe dair ayrıntılar net değil.
4- Tanımlanmamış geri çekilme
İsrail’in çekilmesi, “silahsızlanma ile bağlantılı kriterlere ve zaman çizelgelerine” bağlanmış durumda.
Ancak bu kriterler açıklanmıyor ve sürecin tamamlandığını kimin ilan edeceği belirtilmiyor.
Bu belirsizlik, özellikle silahsızlanmanın uzun ve tartışmalı bir süreç olması nedeniyle, çekilmenin süresiz ertelenmesine kapı aralıyor.
Silahsızlanmayı kimin gerçekleştireceği ve tamamlandığını kimin teyit edeceği de net değil.
5-Net bir görevi olmayan uluslararası güç
Plan, Gazze’ye “geçici uluslararası istikrar gücü” konuşlandırılmasını öngörüyor. Ancak bu gücün hangi ülkelerden oluşacağı, askeri mi yoksa polis görevleri mi üstleneceği ve direniş gruplarıyla doğrudan karşı karşıya gelip gelmeyeceği belirtilmiyor.
Oysa sekiz Arap ve İslam ülkesi, önerilerinde uluslararası gücün yalnızca sınırda konuşlanması gerektiğini ve halkla doğrudan temas kurmaması gerektiğini vurgulamıştı.
Trump’ın planı önerme sebepleri
Trump’ın Gazze’deki savaşı sona erdirmek için bir plan önerme konusundaki ısrarı, hem iç politikada hem de uluslararası alanda çeşitli kişisel ve siyasi hesaplamalara dayanıyor.
Bu bağlamda, planın duyurulması hem İsrail hem de ABD açısından kritik bir dönemde yapıldı.
İsrail, Gazze’de işlenen savaş suçları nedeniyle artan bir uluslararası izolasyonla karşı karşıya bulunuyor.
Bu durum, Kanada, Avustralya, İngiltere, Fransa, Belçika ve İspanya gibi geleneksel müttefiklerin yanı sıra başka Avrupa ülkelerinden gelen desteğin zayıflamasına yol açtı.
ABD ise, İsrail’e sınırsız desteğini sürdürmesine rağmen, Fransa ve İngiltere’nin Çin ve Rusya ile birlikte Filistin devletini tanıması sonrasında, BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) buna tek karşı duran daimi üyesi olarak uluslararası alanda yalnızlaşmaya başladı.
ABD kamuoyunda da değişen bir atmosfer söz konusu.
Trump’ın en güçlü tabanı olan MAGA (Amerika’yı Yeniden Harika Yap) hareketi içinde dahi İsrail’e yönelik yaklaşım farklılaşmaya başladı.
Özellikle “Önce Amerika” sloganına bağlılık, Trump’ın “Önce İsrail” şeklinde algılanan öncelikleri nedeniyle sorgulanıyor. Bu gelişme, Trump üzerinde giderek artan bir baskı oluşturuyor.
Trump’ın çevresinde Netanyahu’ya yönelik hayal kırıklığı da dikkat çekici boyuta ulaştı. Netanyahu’nun ABD iç siyasetine müdahale eden bir aktör gibi algılanması, bu rahatsızlığı artırıyor.
Netanyahu, 26 Eylül’de ABD’li sosyal medya fenomenleriyle bir araya gelerek, İsrail adına sosyal medya desteğini güçlendirmeye çalıştı.
Ancak bu toplantıda “uyanık sağ” (Woke Right) diye tanımladığı kesimlere yönelik sert eleştirileri, özellikle Trump’a yakın isimler tarafından tepkiyle karşılandı.
Netanyahu’nun, kendisini “Trump’ı kontrol etme konusunda övünmekle” suçlayan, ünlü sağcı talk-show sunucusu Tucker Carlson’a doğrudan saldırması da gerilimi tırmandırdı.
Öte yandan, İsrail’in 9 Eylül’de Katar’a yönelik saldırı kararı, Doha’daki Hamas müzakerecilerini hedef alarak, beş Filistinli ve bir Katarlı güvenlik görevlisinin ölümüne yol açtı.
Bu saldırı, Körfez’de tepkilerin birleşmesine yol açtı ve Trump’ın danışmanlarını ateşkes görüşmelerini hızlandırmaya yöneltti.
Netanyahu, Trump ile görüşmesi sırasında Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile telefon görüşmesi yaparak, bir Katar askerinin ölümü nedeniyle üzüntüsünü dile getirdi ve benzer bir saldırının tekrarlanmayacağını vurguladı.
Trump, kişisel açıdan da planı büyük bir fırsat olarak görüyor. Daha önce yedi ay içinde yedi savaşı bitirdiğini iddia eden Trump, Nobel Barış Ödülü’ne adaylığını sık sık dile getirdi.
Gazze’de savaşı sonlandırmanın, diplomatik açıdan yeni bir başarı ve İbrahim Anlaşmaları’nı genişletme fırsatı yaratacağına inanıyor.
Bununla birlikte, Trump’ın bazı danışmanları, Netanyahu’nun onu manipüle ettiği ve yeterince ciddiye almadığı konusunda uyardı.
Bu nedenle Washington’dan Netanyahu’ya yönelik sert mesajlar iletilmeye başlandı.
ABD yönetimi, Netanyahu’ya karşı artan hayal kırıklığı olduğunu ve planı kabul etme ve kendisiyle bağlarını koparmaya hazır görünen bir başkanla kamuoyu önünde bir anlaşmazlık yaşama riski arasında seçim yapması gerektiğini belirtti.
Netanyahu ise Trump ile doğrudan çatışmaya girmekten kaçındı. Ancak Trump ile görüşen çok sayıda Arap ve İslam ülkelerinden liderlerin ilk onayını almasına rağmen, planı köklü değişikliklerle revize ederek sürecin ivmesini zayıflattı.
Sonuç
İsrail’in taleplerini yansıtan ABD planı, Gazze’de gerçek bir barış çerçevesi sunmuyor. Daha çok Filistinliler ve tüm bölgenin İsrail hegemonyasına boyun eğmesini amaçlayan bir çerçeve olarak öne çıkıyor.
Plan, Hamas için bir müzakere zemini değil, belirsiz vaatler karşılığında teslim olma çağrısı niteliğinde.
Filistin devletinin tanınması ve İsrail’in Gazze’den çekilmesi gibi kritik konular muğlak bırakılıyor.
Gazze Şeridi ve halkının, bir zaman çerçevesi veya net mekanizmalar belirtilmeden, belirsiz süreli uluslararası vesayet altına alınması planlanıyor.
Söz konusu plan, Gazze Şeridi’nin yeniden inşası için de gerçek garantilerden yoksun.
Pratikte ise planın yapısı, İsrail’in Gazze Şeridi üzerindeki kontrolünü, kırılgan bir uluslararası koruma altında, süresiz olarak güvence altına alıyor.
Bu tablo, Hamas ve Filistin direnişini zor bir ikilemle karşı karşıya bırakıyor.
Planı reddetmeleri halinde, İsrail’in savaşı yenilenen ABD onayıyla sürdürmesi, Gazze halkının ise kuşatma, açlık ve insani felaketle yüz yüze kalması söz konusu olabilir.
Arap Araştırma ve Politika Çalışmaları Merkezi (Alaraby)





