Trump’ın Barış Anlaşması, İsrail'in Çıkarlarına Göre Bölgeyi Yeniden Şekillendirme Planı mı?

21.10.2025 - 16:36 | Son Güncellenme: 21.10.2025 - 16:40
ABD Başkanı Donald Trump, Mısır'da düzenlenen Şarm El-Şeyh Barış Zirvesi'nde, Gazze'deki savaşın bittiğini ve Orta Doğu'nun yeni bir döneme girdiğini ilan etti.
Zirvede duyurulan ateşkes, İsrail’in Gazze Şeridi’nden kısmi çekilmesini öngörüyor.
Aynı zamanda, İsrail ile Filistin direniş grupları arasında, hem İsrailli esir ve cesetler hem de Filistinli tutukluların takasının ardından müzakerelerin ikinci aşamasının başlamasına zemin hazırlıyor.
Gözden Kaçmasın
Bu ikinci aşama, Washington ve Tel Aviv’in ısrar ettiği Hamas’ın silahsızlandırılması gibi oldukça hassas ve çetrefilli konuları kapsıyor.
Ayrıca ateşkes kapsamında, Gazze Şeridi’nin güvenlik ve istikrarından sorumlu olacak çok uluslu bir güç kurulması planlanıyor.
Bu güç, yeniden yapılanma sürecini denetleyecek uluslararası bir barış konseyinin gözetiminde hareket edecek ve Filistinlilerden oluşan bir teknokratlar komitesi tarafından yönetilecek.
Söz konusu komite, hem güvenlik görevlerini üstlenecek hem de yeniden yapılanma ve insani yardım süreçlerinde uluslararası standartları uygulamakla sorumlu olacak.
Ancak Trump'ın iyimser tavrı, bölgede sürdürülebilir istikrarın önünü açması beklenen ikinci aşamaya ilişkin gerçeği yansıtmıyor.
Trump’ın İsrail söylemini tamamen benimsemesi, Knesset’te sanki kendi evindeymiş gibi konuşması, İsrail’in ABD silahlarını kullanmasını övmesi ve Hamas ile İran da dahil olmak üzere diğer bölgesel aktörlere ve ABD-İsrail’in “yeni Orta Doğu” vizyonuna meydan okuma cesareti gösteren herkese karşı tekrar tekrar tehditler savurması, şüpheleri artırıyor.
Bu yaklaşım, Orta Doğu’daki yeniden yapılanmanın temelinde, İsrail ve ABD’nin askeri zafer olarak değerlendirdiği kazanımların olduğu bir vizyonu ön plana çıkarıyor.
Ateşkes anlaşmasının kaderi: Garantiler ve tehditler Arasında
Trump, 9 Ekim tarihinde, İsrail’in ilan ettiği tüm savaş hedeflerini kapsayan, Gazze Şeridi’ndeki çatışmaları sona erdirmek amacıyla önerdiği barış planı konusunda İsrail ve Hamas’ın anlaşmaya vardığını duyurdu.
İlk ateşkes anlaşması 10 Ekim’de yürürlüğe girdi ve takas süreci 13 Ekim’de başladı.
Bu süreçte Hamas, 250’si müebbet hapis cezasına çarptırılmış toplam 1.968 Filistinli tutuklunun salıverilmesi karşılığında hayatta olan 20 İsrailli rehineyi serbest bıraktı. Ayrıca Hamas, 4 İsrailli askerin cenazelerini de teslim etti.
İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarının yol açtığı büyük yıkım nedeniyle hayatını kaybeden rehinelerin gömüldüğü yerlerin belirlenmesinde teknik ve lojistik zorluklar yaşanıyor.
Bu süreçte 24 İsrailli esirin cenazelerinin iadesi için çalışmalar hala devam ediyor.
İsrail’in ise her bir İsrailli rehinen cesedi karşılığında 15 Filistinlinin cenazesini teslim etmesi bekleniyor.
Trump’ın 21 maddelik anlaşmasının genel çerçevesine göre, İsrail güçleri, takas işlemleri başlamadan önce Gazze Şeridi içindeki “sarı hat” bölgesine çekildi.
Bu hareket, İsrail’in Gazze Şeridi’nin yaklaşık %53’ü üzerindeki kontrolünü korumasına ve kuşatma altındaki bölgelere insani yardım ulaştırılmasına olanak sağladı.
Buna rağmen İsrail, Filistinli tutukluların listelerini manipüle etmesi, Gazze’ye günlük 600 kamyon girme sözünden dönmesi (ölen rehinelerin tamamının cenazeleri alınmadığı gerekçesiyle sayıyı yarıya indirmesi) ve sarı hattı aştığı iddiasıyla çok sayıda Filistinliyi öldürmesine rağmen, ateşkesin sürdüğü ve genel olarak başarılı olduğu konusunda bir görüş birliği bulunuyor.
Mevcut anlaşmanın karşı karşıya olduğu engellere rağmen, göreceli bir iyimserlik mevcut.
Trump, siyasi sermayesinin önemli bir kısmını bu anlaşmaya yatırdı. Şarm El-Şeyh zirvesinde otuz kadar ülkenin liderinin katılımıyla gözlenen geniş bir uluslararası destek sağlanmış durumda.
Trump, temsilcileri Steve Witkoff ve Jared Kushner'in 8 Ekim'de Şarm el-Şeyh'te Hamas liderleriyle görüşmesine izin vererek, "Hamas anlaşmanın kendi kısmını uygulamaya kararlı olduğu sürece" İsrail'in savaşa geri dönmesine izin verilmeyeceğine dair kişisel bir garanti sağladı.
Katar, Mısır ve Türkiye’nin, garantör devletler olarak ABD ile birlikte anlaşmada yer alması, Hamas ve diğer Filistinli direniş gruplarının güvenini güçlendirdi ve İsrail hükümetinin niyetleri hakkındaki kaygılara rağmen, tarafların anlaşmanın şartlarına daha açık bir şekilde yaklaşmasına katkı sağladı.
Buna rağmen, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve aşırı sağcı hükümeti, Hamas’ın hem askeri hem siyasi kapasitesini zayıflatmak da dahil olmak üzere hedeflerine tam olarak ulaşamadığı takdirde savaşa geri dönmekle tehdit etmeye devam ettikçe, bölgede endişeler sürüyor.
Özellikle İsrail’in ateşkesi bozmak için bahaneler aramaya devam ettiği bir dönemde bu endişeler daha da artıyor.
Yeni Orta Doğu
Trump ve müttefiki Netanyahu, Knesset’te yaptıkları konuşmalarda Orta Doğu’yu yeniden şekillendirme ve “güç yoluyla barış” olarak tanımladıkları yaklaşımı dayatma niyetlerini açıkça ortaya koydular.
Netanyahu, ABD’nin desteğiyle İsrail’in “zaferlerini” değerlendirerek, İsrail’in gücünün “güç yoluyla barış”ı temsil ettiğini vurguladı.
Ayrıca Trump ile birlikte “İbrahim Anlaşmaları” yolunda ilerleme niyetlerini açıkladı ve “Sizin liderliğinizde, bölgedeki Arap ülkeleriyle ve bölge dışındaki İslam ülkeleriyle yeni barış anlaşmaları imzalayabiliriz” ifadesini kullandı.
Trump ise elde edilen sonuçları “sadece bir savaşın değil, bir dönemin sonu” olarak nitelendirerek, ABD’nin “güç yoluyla barış” sağlayacağını belirtti.
ABD Başkanı ayrıca, “Kimsenin hayal bile edemeyeceği silahlarımız var ve umarım bunları asla kullanmak zorunda kalmayız. Bu silahların çoğunu İsrail’e verdik” diyerek dolaylı bir tehditte bulundu.
Haziran ayında ABD’nin İran’a karşı askeri hamleleri ve nükleer tesislere yönelik saldırıların Gazze’de ateşkes anlaşmasının yolunu açtığını öne süren Trump, “İran nükleer silahlara sahip olsaydı, diğer Arap ve İslam ülkeleri bu anlaşmadan memnun olmazdı” değerlendirmesini yaptı.
Bu çerçevede Trump, İsrail’i yönetimin sunduğu fırsatı değerlendirmeye çağırarak, “İsrail, bizim yardımımızla, askeri güçle elde edilebilecek her şeyi başardı. Şimdi, savaş alanında teröristlere karşı kazanılan bu zaferleri nihai ödüle, yani tüm Orta Doğu için barış ve refaha dönüştürme zamanı” dedi.
Ayrıca, Arap ülkelerine de İbrahim Anlaşmaları’nı “hızlı ve gecikmeden” imzalamaları için baskı yapmayı amaçladığını ifade etti.
Trump’ın Netanyahu’ya verdiği mesaj da netti: "Savaşın iyasi hedeflerine, ABD’nin desteğiyle ulaşılacak ve hedefler sağlanabildiği sürece savaşa devam etmeye gerek yok."
Şarm El-Şeyh zirvesinde bu vizyonunu yineleyen Trump, “barış planı”, Arap ve İslam ülkelerinin çoğunluğunun talep ettiği ve geniş uluslararası destek gören Filistin devletinin kurulmasına giden net bir yol sunmasa da, “herkesin İbrahim Anlaşmaları’na katılmasını” umduğunu belirtti.
Bu ısrar, Arap ülkelerinin, savaş suçları ve soykırım suçlarından sorumlu Netanyahu'yu ödüllendirmesine yol açıyor.
Diğer yandan, “Kalıcı Barış ve Refah İçin Şarm El-Şeyh Deklarasyonu” belgesinin genel ve kapsayıcı nitelikte olması dikkat çekiyor.
Belge, Gazze’deki savaşı sona erdirerek ve Orta Doğu’da kalıcı barışa ulaşarak, umut, güvenlik ve ortak bir refah vizyonuyla karakterize edilen bölge için yeni bir sayfadan söz ediyor.
Belge, “kalıcı barışın, Filistinlilerin ve İsraillilerin temel insan haklarını koruyarak, güvenliklerini sağlayarak ve onurlarını koruyarak refaha kavuşmalarını sağlayan bir barış” olduğunu vurguluyor.
Ancak, “kalıcı barış”a ulaşmanın koşullarını netleştirmiyor; İsrail’in sorumlulukları ve Filistinlilerin sahip olması gereken haklar açık şekilde belirtilmemiş durumda.
Anlaşmanın uygulanmasındaki zorluklar
Trump'ın abartılı açıklamalarına, takıntılı kaprislerine ve "3 bin yıllık bir çatışma" bağlamında elde edilen başarılara dair saçma sapan iddialarına rağmen, anlaşmanın gerçekçi bir değerlendirmesi ve İran da dahil olmak üzere bölgede kapsamlı bir barış sağlama olasılığı, anlaşmanın karşı karşıya olduğu ciddi engelleri gözler önüne seriyor.
Bu engellerin başlıcaları şunlardır:
1-Gazze Şeridi'nin yönetimi meselesi: Savaş sona erdikten sonra Gazze Şeridi’nin yönetim biçimi hâlâ belirsizliğini koruyor ve yoğun tartışmalara konu olmaya devam ediyor.
Filistinli direniş grupları, ulusal uzlaşıya dayalı, her türlü uluslararası yetkiyi reddeden ve tamamen Filistinlilerden oluşan bir yönetimde ısrar ediyor.
Bu yaklaşım, kamu hizmetlerini sağlamak üzere Filistinli teknokratlardan oluşan bir komite kurulmasını öngören Trump planıyla çelişiyor.
Söz konusu komite, Trump’ın başkanlığını yürüttüğü “Barış Konseyi” adlı uluslararası bir kuruluşun gözetiminde, hem Filistinli hem de uluslararası uzmanlardan oluşacak şekilde yapılandırılacak.
2-Direniş güçlerinin silahsızlandırılması: Trump ve Netanyahu, direnişin silahsızlandırılmasının, hatta zorla dahi olsa gerçekleştirilmesi gerektiğinde ısrarcı bir tutum sergiliyor.
Buna karşılık, direniş grupları silahlarını yalnızca Filistin devleti kurulduktan sonra meşru bir hükümete teslim edeceklerini belirtiyor.
Arabulucu Katar, savaşın yeniden başlamasını önlemek için bu soruna çözüm bulmaya çalışıyor.
Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, “Hamas’ın silahlarını Filistin Yönetimi’ne veya başka bir tarafa teslim etmesi arasında temel bir fark vardır” diyerek, hareketin İsrail’e yönelik tehdit oluşturmasını önlemenin yollarının tartışmaya açık olduğunu vurguladı.
Kesin olan, silahsızlanmanın, mevcut koşullarda, savaşın yeniden başlamasını önlemenin tek yolu olduğudur.
3-Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkının göz ardı edilmesi: Plan, Filistin devletinden muğlak ve belirsiz bir biçimde bahsediyor.
Yeniden yapılanma sürecindeki ilerlemeye ve Filistin Yönetimi içindeki reformların uygulanmasına bağlı olarak ele alınıyor ve bunu “Filistin halkının bir özlemi” şeklinde tanımlıyor; doğal bir hak veya uluslararası bir hak olarak görmüyor.
4- Garanti eksikliği: Arap devletlerinin, İsrail’in işlediği suçlar ve yol açtığı yıkım için tazminat talep etmek yerine, Gazze’nin yeniden inşası için fon kabul edip etmeyecekleri belirsizliğini koruyor.
Ayrıca, Arap devletlerinin İsrail’in savaşı yeniden başlatmayacağına ve uluslararası hukuka uygun bir Filistin devletinin kurulmasını kabul edeceğine dair güvenilir garantiler olmadan İbrahim Anlaşmaları sürecine katılıp katılmayacakları da net değil.
5- ABD’nin kararlılığı: Trump’ın anlaşmanın uygulanmasını izleme ve İsrail’in davranışlarını sınırlama sürecine katılmaya devam edip etmeyeceği, medya ilgisi azaldıktan sonra geri çekilip çekilmeyeceği belirsiz.
Bu durum, İsrail’in Gazze savaşındaki hedeflerine çeşitli bahanelerle ulaşma girişimlerini kolaylaştırıyor.
Sonuç
Trump’ın Gazze Şeridi’nde ateşkes sağlama konusundaki ısrarının arkasında hem kişisel hem de nesnel nedenler bulunuyor.
Bunların bazıları, Trump’ın narsisizmi, kalıcı bir siyasi miras bırakma arzusu ve Nobel Barış Ödülü kazanma hırsıyla ilişkiliydi.
Diğer nedenler ise, sağcı seçmen tabanında İsrail’in ABD’de artan nüfuzu ve Washington’ın ulusal güvenliğiyle doğrudan bağlantısı olmayan çatışmalara müdahil olunmasına dair artan hoşnutsuzluğu yansıtıyor.
Ayrıca İsrail’in uluslararası izolasyonunun artması ve Gazze’deki soykırım suçlarının giderek artan biçimde kınanması, Trump’ın İsrail Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada dile getirdiği acil bir etken olarak öne çıkıyor.
Bu plan, mantığı ve hedefleri itibarıyla Filistin çıkarlarına veya kapsamlı bir barışa ulaşmaktan uzak; özellikle de savaşı durdurmak ve bölgeyi kendi çıkarlarına uygun şekilde yeniden şekillendirmek için İsrail’in tüm taleplerini benimsemiş durumda.
Bu gelişmenin temel önemi, İsrail’in Gazze’de iki yıldır sürdürdüğü yıkıcı askeri operasyonların durdurulması, kuşatma altındaki bölgeye insani yardım girişlerinin sağlanması, yeniden yapılanma sürecine zemin hazırlanması ve Gazze halkının zorla yerinden edilme riskinin azaltılması olarak değerlendiriliyor.
Buna ek olarak, birleşik bir Filistin tutumu ve Arap ile İslam ülkelerinin, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını destekleyen net bir duruş benimsemesi, Trump’ı yatıştırma politikasından vazgeçmeye zorlayabilir ve bölgede Trump ve Netanyahu’nun şekillendirmeye çalıştığı manzarayı değiştirebilir.
Kaynak: Arap Araştırma ve Politika Çalışmaları Merkezi (Alaraby)





