Suriyeliler, Akabe Zirvesi’nde Siyasi Sürece Verilen Desteği Nasıl Karşıladı?

El-Arabi Araştırmalar ve Politika Çalışmaları Merkezi tarafından yayınlanan analizde, Suriyelilerin Akabe Zirvesi’ne ve Suriye’deki siyasi geçiş sürecinin BMGK’nın 2254 sayılı kararındaki ilkelere uygun şekilde yürütülmesinin kabul edilmesine verdiği farklı tepkiler ele alındı.
Fokus+
Suriyeliler, Akabe Zirvesi’nde Siyasi Sürece Verilen Desteği Nasıl Karşıladı
18 Aralık 2024

Bölgesel ve uluslararası taraflar, 14 Aralık’ta Ürdün’ün Akabe kentinde düzenledikleri toplantıda Suriye’de yaşanan değişimin yansımalarını ve ülkenin geleceğini tartıştı.

Söz konusu toplantıya Ürdün, Türkiye, ABD, Suudi Arabistan, Irak, Lübnan, Mısır dışişleri bakanları ile Avrupa Birliği (AB) ve Birleşmiş Milletler (BM) temsilcileri katıldı. 

Toplantının ardından yayınlanan sonuç bildirisinde, Suriye halkının isteklerinin yerine getirilmesi, devlet kurumlarının yeniden inşasının sağlanması ve Suriye topraklarının birliği, bütünlüğü ve egemenliğinin korunması amacıyla, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2254 sayılı kararında öngörüldüğü üzere, bizzat Suriyelilerin öncülük edeceği kapsamlı bir siyasi sürecin desteklenmesi çağrısında bulunuldu. 

Sonuç bildirisi her ne kadar Suriye’de istikrarı garanti altına alacak yumuşak bir geçişten yana olsa da bazı katılımcı ülkeler arasındaki geçiş aşamasının yansımalarına ilişkin derin korkuları ortaya çıkardı. 

“İslami ve eski Selefi” eğilimlere sahip grupların Şam’daki hükümet kademeleri üzerindeki kontrolü, Batılı ülkeler ve bazı Arap ülkeleri arasında endişelere neden oluyor. 

Bu ülkeler, geçiş aşaması başarılı olursa Suriye deneyiminin bölge halkları için ilham verici bir modele dönüşmesinden endişe ediyor. 

Çünkü bu durum, mevcut rejimlere yönelik potansiyel bir tehdit olarak değerlendirilebilecek, yeni değişim ve siyasi reform talep dalgalarını tetikleyebilir. 

Bu doğrultuda taraflar, bölgesel ve uluslararası dengelerde bozulmalara yol açabilecek istenmeyen dönüşümlerin önlenmesi için çalışırken, Suriye sahnesinin kontrol altında tutulmasını sağlayacak “disiplinli” bir siyasi yola odaklanmayı amaçlıyor. 

Söz konusu taraflar, BMGK’nın 2254 sayılı kararını bu hedefe ulaşmada önemli bir araç olarak görüyor. 

Bu arada İsrail ise, “Tel Aviv karşıtı gündemleri olan” siyasi güçlerin yükselişine dair korkuyu bahane ederek, gelecekteki Suriye ordusunun altyapısını vurmak amacıyla ülkeye karşı bariz bir saldırı başlatma fırsatını değerlendiriyor.

Akabe Zirvesi

Sonuç bildirisine Suriye’den gelen farklı tepkiler 

Akabe toplantılarının sonunda açıklanan sonuç bildirisine Suriye’den farklı tepkiler geldi. 

Başbakan Muhammed El Beşir liderliğindeki Suriye Geçici Hükümeti veya Şam’daki Siyasi İşler Dairesi’nden resmi bir yorum gelmezken, Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) ve Suriye Müzakere Komisyonu (SMK) destekleyici tutumlarını dile getirdi. 

SMDK bu girişimi, Suriye’nin tüm siyasi ve sosyal güçlerini içeren, kapsayıcı bir “Suriye-Suriye” siyasi geçiş sürecini teşvik etmek amacıyla halkın isteklerine yönelik samimi ve önemli bir desteğin ifadesi olarak nitelendirdi. 

SMK ise sonuç bildirisinin içeriğini memnuniyetle karşıladı ve bunu “Suriye’yi kurtarmaya ve birliğini sağlamaya yönelik gerçek ve dengeli bir proje” olarak değerlendirdi. 

Ancak Suriyeli bazı diğer taraflar da, Akabe toplantısının gerekçe ve hedeflerini sorgulayarak bu girişimi reddetti. 

Söz konusu taraflar ayrıca bu toplantıyı, uluslararası toplumun yeni rejimi tanımaması yönünde açık bir teşvik olarak gördü. 

Aynı zamanda toplantının, Suriye’nin “BM vesayeti altına” alınmasına ve uzlaşma sürecini Suriye çerçevesinden çıkarıp bölgesel ve uluslararası bir çerçeveye sokmaya yönelik bir adım olarak değerlendirdiler. 

Akabe Zirvesi konusundaki bu bölünme, Suriye’nin iç ve dış siyasi sahnesindeki karmaşıklığı yansıtıyor. 

SMDK ve SMK gibi destek veren taraflar, bu girişimi iktidara katılımlarını veya en azından geçiş sürecine dahil olmalarını sağlayacak bir fırsat olarak görüyor. 

Öte yandan diğerleri de, Libya ve Sudan gibi Arap bölgesindeki birçok başarısız uluslararası deneyim ve toplantılarda Suriyelilerin fiilen temsil edilmemesine atıfta bulunarak, bu girişimin yabancı vesayet girişimlerinin bir uzantısı olduğunu savunuyor. 

Akabe Zirvesi’ndeki sonuç bildirisine ilişkin bölünme, uluslararası çözümlerin değerlendirilmesinde Suriyeli aktörler arasında derin bir uçurum olduğunu, meşruiyet ve temsil konusunda aralarında süregelen mücadeleyi gösteriyor. 

Aralarındaki anlaşmazlık, özellikle BMGK’nın 2254 sayılı kararı ve bunu Esed rejiminin düşmesinden sonraki dönemde uygulama yetkisi konusuna odaklanıyor. 

Bir kesim, Suriye rejimi düştüğü için bu kararın artık yürürlükte olmadığını savunuyor. 

Şu anda açıklanmış bir program ve halihazırda mevcut olmayan bir hukuki referans gerektiren farklı bir geçiş sürecinden bahsediliyor. 

Bu ihtiyacı karşılamak için kararın bazı hükümlerine güvenilebilir. Bu bağlamda, siyasi güçler ve toplumsal grupların geçiş sürecine dahil edilmesi, yeni bir anayasa taslağı hazırlanması ve bunun kurucu mecliste tartışıldıktan sonra halk oylamasına sunulması gibi adımlarla tek taraflı olarak uygulanabilir. 

Ayrıca, şu anda geçiş aşamasında, Şam’daki yeni yönetimin önünde Suriye halkının acil ihtiyaçlarını karşılama zorluğu bulunuyor. 

Bu süreç, ülke içi ve dışından çeşitli Suriyeli güçlerin katılımının yanı sıra geçiş sürecinde yatırımcıların güvenini kazanmayı ve süreçten sorumlu olanların hedefleri konusunda herkese güvence verilmesini gerektiriyor. 

Akabe Zirvesi

2254 sayılı kararın siyasi geçiş sürecindeki rolü 

BMGK’nın 2254 sayılı kararı, 18 Aralık 2015 tarihinde yayımlanmasından bu yana, 2118 sayılı kararla bütünleşerek, Suriye’deki siyasi geçiş için önemli bir uluslararası referans oldu. 

Söz konusu karar, tam yürütme yetkilerine sahip bir geçici yönetim organının kurulması, yeni bir anayasa taslağının hazırlanması ve BM gözetiminde özgür ve adil seçimlerin yapılması da dahil olmak üzere, bir zaman çizelgesi içeren kapsamlı bir siyasi geçişe yönelik adımların ana hatlarını çizdi. 

Kararı destekleyenler, 30 Haziran 2012 tarihli Cenevre Bildirisi’nin 2118 ve 2254 sayılı kararların temelini oluşturduğunu ve siyasi geçiş sürecinin temel anayasal adımlarla ilerleyeceği güvenli ve tarafsız bir ortamın yaratılması çağrısında bulunduğunu ileri sürüyor. 

2254 sayılı kararı destekleyenler ayrıca, Cenevre Bildirisi’ne göre geçiş sürecine katılımın sadece müzakerelerin iki eski kutbu olan muhalefet ve rejimi değil, aynı zamanda Suriye halkının tüm taraflarını kapsadığını savunuyor. 

Cenevre Bildirisi’nin, ulusal diyaloğu ülkenin geleceğinin belirlenmesiyle ilişkilendirdiği açıktır. 

Bu nedenle mevcut iktidar geçişi ışığında bu yaklaşım hayati önem taşıyor. Dolayısıyla Suriyelilerin ulusal diyalog sürecine katılmaları ve diyalog sonuçlarının geçiş sürecinde benimsenmesi bekleniyor.

Akaba Zirvesi’nin sonuç bildirisinde, Suriyeliler arasında kapsayıcı bir ulusal diyalog süreci başlatılması ve halkın bütün kesimlerinin dayanışma içinde olması gerektiği vurgulandı.

Aynı zamanda, geçiş süreci için tarafsız bir ortam yaratacak, tam yürütme yetkisine sahip, mevcut hükümetin, muhalefetin ve diğer grupların üyelerini içerebilecek ve karşılıklı rıza temelinde oluşturulması gereken bir geçiş dönemi yönetim organının kurulmasına dikkat çekildi. 

Açıklamada öngörüldüğü şekilde böyle bir organın oluşumu tamamlandı. Çünkü yönetim artık Heyetu Tahriru’ş Şam (HTŞ) ve onunla işbirliği yapan grupların elinde. 

Ancak tarafsız ve güvenli ortamı denetleyen katılımcı bir yönetim organı fikri, özellikle de bildiride aynı bağlamda ulusal diyalogdan söz ettiği için hala hayati önem taşıyor.

Bu yaklaşımı destekleyenlerin temel endişesinin, HTŞ ve onunla iş birliği yapan grupların, karar almada ayrıcalıktan başlayarak iktidarı tekellerine alarak, yeni bir otoriter rejim inşa edecekleri yönündeki korku olduğu açıkça görülüyor. 

Öte yandan, BMGK’nın 2254 sayılı kararına karşı çıkanlar, kabul edilmesine yol açan koşullardaki değişiklik nedeniyle, Suriye rejiminin düşmesinin, kararın artık siyasi geçiş yolunu çizmek için geçerli olmadığına inanıyor. 

Bu, hukuki açıdan doğru. Çünkü rejimin düşmesiyle birlikte, Cenevre Bildirisi ve 2118 sayılı karar uyarınca, tam yürütme yetkilerine sahip geçiş yönetim organı tarafından yönetilecek geçiş aşamasını müzakere etmeye gerek kalmadı.

Aynı şekilde rejim, muhalefet ve sivil toplumu simgeleyen diğer gruplardan oluşan bu yapıya artık ihtiyaç yok. Çünkü rejim düştü ve artık onu oluşum mekanizmasına ya da bizzat söz konusu organa dahil etmek için gerçekçi ya da siyasi bir ihtiyaç kalmadı.

Ancak Suriye halkı, sadece Esed rejimi ve HTŞ’den ibaret değil. Ülkede çok sayıda siyasi grup ve güç bulunuyor.

2254 sayılı kararın kabulüne karşı çıkanların dile getirdiği en önemli konu, bölgesel ve uluslararası tarafların, bu kararı Suriye’nin içişlerine müdahale etmek için bir araç olarak kullanıp orada belirli bir yönetim biçimini empoze etmeye çalışacakları, hatta Suriye halkının 2011 yılından bu yana yürüttüğü devrimin sonuçlarını tersine çevirecekleri yönündeki korkularıdır. 

Ancak bu zorluğa verilecek cevap, katılımcılığı ve dışlanmamayı gerektiren ulusal birliğin yanı sıra Suriye toprakları ve halkının birliğini garanti altına alan bir siyasi sistemin kurulmasında yatıyor. 

Sonuç olarak, halihazırda atılmakta olan çeşitli adımları ve tedbirleri değerlendirebilmek için Suriye halkının geçiş programı, bunun aşamaları ve hedefleri hakkında bilgi sahibi olması gerekiyor.

 

El-Arabi Araştırmalar ve Politika Çalışmaları Merkezi