Azmi Bişare: İsrail’in Güç Zehirlenmesi Bölge Ülkelerini Tehdit Ediyor


Katıldığı Al Araby kanalında, İsrail’in Gazze Şeridi, Suriye ve Lübnan’daki eylemlerini ayrıntılı olarak ele alan Bişare, Tel Aviv’in Levant bölgesinde nüfuz alanı oluşturmak istediğini vurguladı ve bunun engellenmesinin Arap çıkarları açısından önemli olduğunu belirtti.
İsrail’in Gazze Şeridi’nde ilhak ve yerinden etme gibi tarihi hedeflerine ulaşmaya çalıştığını söyleyen Bişare, bu amaçla pratik adımlar atıldığının altını çizdi.
Bişare şu anda önerilen planların, pratikte Gazze’nin işgali ve halkının yerinden edilmesi anlamına geldiğine dikkat çekti.
Aynı zamanda savaşın durdurulması için Arap kamuoyuna yönelik baskının artırılması çağrısında bulundu.
Katıldığı programda Suriye konusuna da değinen Bişare, İsrail’in Suriye’yi küçük devletlere bölme hayalleri kurduğu konusunda uyardı.
Ahmad Şara başkanlığındaki Suriye yönetiminin buna karşı çıkması gerektiğini de ifade etti.
Suriye’nin kıyı bölgelerinde kısa süre önce yaşananları “tehlikeli” olarak nitelendiren Bişare, “Suriye’yi bölme planlarını boşa çıkarma yolu, tüm Suriyeliler için güçlü bir devlet inşa etmektir” diye konuştu.
Bişare, Lübnan konusunda ABD ve İsrail’in dayattığı haksız koşulların uygulanması durumunda iç savaşa yol açabileceğini ve bu koşullarda ısrar edilmesini şaşkınlıkla karşıladığını belirtti.
Lübnan’daki mevcut yönetimin rasyonel ve gerçekçi olduğunu dile getiren Bişare, “Ancak ABD’nin imkânsız talepleriyle karşı karşıyalar” dedi.
Ayrıca Lübnan devleti ve Hizbullah’ın silahlar konusunda anlaşmaya varabileceğini söyleyerek, bunu koşulsuz olarak yapmalarına izin verilmesi gerektiğini kaydetti.
İsrail’in Levant bölgesindeki nüfuz alanı
Çeşitli cephelerden kapsamlı bir okuma yapan Bişare, bölge ülkelerinin bir bütün olarak İsrail’in yayılmacılığına büyük bir endişe ve hatta dehşetle bakması gerektiğini vurguladı.
Bu yayılmacı düzende, özellikle abartılı güç kullanımı açısından bir tür güç sarhoşluğuna dikkat çeken Bişare açıklamasını şu ifadelerle sürdürdü:
“Güç sarhoşluğu şüphesiz hatalara yol açar. Ancak bu davranışın Arapların kararlı bir tepkisi olmadan ortaya çıkardığı sonuçları düşünürsek, bu İsrail’in bölgede artık geniş bir nüfuz alanına sahip olduğu, üstünlüğü elinde bulundurduğu durumun pekişmesi anlamına gelir.”
Bişare, böyle bir durumun İsrail’in bazı Arap ülkelerinin nasıl yönetileceğine dair koşullar dayatmasına yol açabilme ihtimalini göz ardı etmedi.
İsrail bunu sadece Filistin Yönetimi yokmuş gibi davrandığı Filistin’de değil, sanki onların hamisiymiş gibi konuştuğu Suriye ve Lübnan’da bile yapmaya başladığını söyledi.
Bu bağlamda Bişare, Batı Şeria’da yaşananlara bir örnek vererek, İsrail’in Filistin Yönetimi’nin varlığına bakılmaksızın, B Bölgesi ile C Bölgesi arasındaki sınırları kaldırarak, B Bölgesi’nin tamamını olmasa da bir kısmını ilhak etme adımları attığını vurguladı.
İsrail’in Gazze’deki mevcut politikasının iki ana bileşene dayandığını belirten Bişare ayrıca şunları ekledi:
“Bunlar Gazze Şeridi’nin her yerini amansızca bombalamak ve aynı zamanda diğer tarafların kabul edebileceği hiçbir tavizi vermemek. Bunun yerine, galip taraf olarak diğer tarafın yenilgisini ilan etmesini ve bölgeden çekilmesini talep etmesi, bunun için herhangi bir siyasi bedel bile vaat etmemesi söz konusudur.”
Bu kapsamda, İsrail’in bölgede nüfuz dayatması içerisinde olduğunun altını çizen Bişare, bu konudaki görüşlerini de şöyle ifade etti:
“Suriye’deki anlamsız saldırılar ve Suriye’nin güneyinin efendisi olduğunu kanıtlamaya çalışmasından, Lübnan’da iç savaşa yol açabilecek haksız koşullar konusunda ısrarcı olması ve Arap varlığının tamamen göz ardı edilmesine kadar tüm bu davranışlara bakarsanız, bunların hepsi Levant bölgesi üzerinde İsrail nüfuz bölgesinin dayatılması adını verdiğim yeni bir döneme girdiğimizi haber veriyor.”
ABD-İran müzakereleri Netanyahu’yu şaşırttı mı?
Bişare söz konusu açıklamalarında, Cumartesi günü Umman’da gerçekleşmesi beklenen ABD-İran müzakereleriyle ilgili gelişmelere ve ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasındaki son görüşmeye değindi.
Söz konusu görüşmede Trump’ın Netanyahu’ya tüm dikkatini vermediğini söyleyen Bişare, ABD Başkanı’nın özellikle gümrük vergilerinden sonra ticaret savaşına odaklandığını, bölgesel konuların kendisi için ikinci planda, hatta belki de şu an için gözardı edildiğini söyledi.
ABD Başkanı Trump’ın küresel ekonomiye bir devlet adamı olarak değil, bir iş adamı olarak baktığını da ekledi.
Trump’ın müzakere koşullarını iyileştirmek için İran’a karşı askeri tehdit savurduğunu dile getiren Bişare konuya ilişkin ayrıca şu ifadeleri kullandı:
“Trump’ın İran’la doğrudan müzakerelerden bahsetmesi, Netanyahu için şaşırtıcı olmadı. Zira Trump’ın diplomatik çözümü tercih ettiğini biliyor ve ABD Başkanı bunu her zaman söylüyor. Sorun, bu müzakerelerin doğrudan mı, yoksa başka türlü mü yürütüldüğüyle ilgiliydi.”
ABD ve İran’ın Tahran’ın nükleer programı konusunda bir anlaşmaya varması halinde bölgenin savaştan kurtulmuş olacağının altını çizen Bişare, “Bu elbette Netanyahu için kabul edilebilir bir durum değil” dedi.
İran yönetiminin, özellikle son dönemde yeterince darbe almış olması ve şu anda savaş istemediği için pragmatik davranacağına inandığını da ekledi.
Soykırım savaşı 7 Ekim’e verilen yanıtın ötesine geçti
Gazze Şeridi’ndeki duruma da değinen Bişare, savaşın 7 Ekim’e verilen yanıtın ötesine geçtiğini yineleyerek, İsrail’in Aksa Tufanı Operasyonu’na verilen yanıtla hiçbir ilgisi olmayan hedefler geliştirdiğine dikkat çekti.
Bişare, her anlamda bir “soykırım savaşı” olarak adlandırılan savaşın, Aksa Tufanı Operasyonu ile bağlantısının koptuğunu ve artık kendine özgü hedefleri olduğunu vurguladı.
İsrail’in tarihsel Siyonist gündemlerinin, bu savaşın ilan edilmiş hedefi haline geldiğine işaret ederek, özellikle ilhak ve yerinden etme planlarına atıfta bulundu.
Bu hedeflerin, İsrail’in ABD’nin kararlılığının boyutu ve Arapların buna yanıt vermedeki gevşekliğini fark etmesiyle zamanla evrildiği söyleyen Bişare, “Öyle ki aklı başında her insan, İsrail’in direnişi ortadan kaldıracağına dair bir bekleyiş olduğuna inanmaya başladı” dedi.
Öte yandan Arapların, İsrail’e karşı çok daha fazlasını yapabilecek kapasitede olduğunu, sadece barış anlaşmalarını tehdit etmek ve milyonlarca kişinin katılacağı gösterilere izin vermek gibi şeyler yapabileceklerini söyleyen Bişare, ne yazık ki bunların gerçekleşmediğinin altını çizdi.
Bişare ayrıca, “İsrail, Arapların eylemsizliğini gördüğünde savaşı bu dereceye kadar sürdürme cüretini gösterdi. Savaş devam ediyor çünkü onu durduracak kimse yok” diye ekledi.
Herhangi bir makul çözüm "savaşın durdurulmasını" içermelidir
Bişare, Gazze halkının kabul edebileceği makul bir önerinin, öncelikle savaşın durdurulmasını içermesi gerektiğini söyledi.
Arap Araştırma ve Siyaset Çalışmaları Merkezi Başkanı, katıldığı programdaki açıklamasını şu ifadelerle sürdürdü:
“Müzakere etmeyen ve ne pahasına olursa olsun çözüm isteyen Gazze halkı, savaşı durdurmayı içermeyen bir çözümü kabul etmeyecektir. Bu nedenle herhangi bir çözüm savaşı durdurmayı içermelidir ve Arap ülkelerinin İsrail’i ikna etmesi gereken şey de budur.”
Öte yandan Bişare, ABD eski Başkanı Joe Biden’ın döneminden bu yana müzakerelerin fiilen İsrail ile değil, ABD ile yürütüldüğüne dikkat çekerek, İsrail’den gelen yanıtların etkisizleştirici ve adeta ret anlamına geldiğinin altını çizdi.
Bu nedenle pratikte müzakerelerin ABD ile yapıldığını vurgulayarak, “ABD belki koşulları kabul ederse İsrail’e baskı yapacak. Bu durumda, İsrail’e buna uymasını emredebilecek kapasitede” dedi.
Bişare, İsrail’in planın Mısır olmadan başarılı olamayacağının farkına varması üzerine Mısır’a yönelik baskı yapma girişimlerine işaret etti.
Arapların davranışlarının aynı şekilde sürmesi halinde, planın uygulanabilir hale geleceği konusunda da uyardı.
Ancak Bişare, özellikle Filistinli sivil savunma ve sağlık görevlilerinin katledilmesinin ardından son dönemde artan baskı ile kamuoyunda bir şeylerin değiştiğine inandığını belirtti.
İnsani duygulara sahip olan hiç kimsenin yaşananları kabul etmesinin mümkün olmadığının da altını çizdi.
ABD’nin huzursuzluğunun başlaması
Bişare, Trump’ın özellikle Gazze sorunuyla ilgili olarak Avrupa, Arap dünyası ve ABD’de bir dayanışma hareketinin yeniden canlandığının farkında olduğunu söyledi.
Bu bağlamda, ABD’nin bir tür huzursuzluğunun başladığını vurgulayan Bişare, konu hakkında şunları ekledi:
“ABD’nin bu meselenin Arap coğrafyasında yankı bulacağını, bir kitlesel gerilimin patlayabileceğini ve ABD’nin müttefiklerinin bundan zarar göreceğini anlaması için bu aşamada dayanışma ve halk hareketleri konusunda baskıyı artırmak gerek.”
Lübnan devleti ve Hizbullah bir anlaşmaya varabilir
Söz konusu açıklamasında Lübnan konusuna da değinen Bişare, Lübnan’daki mevcut yönetimin rasyonel ve gerçekçi olduğuna inandığını ancak ABD’nin imkânsız talepleriyle karşı karşıya olduklarını belirtti.
Öte yandan, Hizbullah’ın tutumunun açık ve net olduğunu, savaş istemediğini, durumunun değiştiğini kabul ettiğini, devletin arkasında durduğunu ve onunla bir uzlaşıya varmaya hazır olduğunu her fırsatta vurguladığını söyledi.
Dolayısıyla devletin Hizbullah’a herhangi bir koşul ya da takvim dayatmadan bir anlaşmaya varmasına izin verilmesi gerektiğini ekledi.
Ortak Arap dünyasının çıkarı nedir?
Bişare Lübnan, Suriye veya Gazze’ye destek ve yardım sağlayabilecek Arap ülkelerinin olduğuna inandığını belirterek, “Bu ülkeler neden bu bölgelerdeki işleri ABD-İsrail oyununa bırakıyor?” diye sordu.
Arapların Gazze’deki savaşı durdurmak için asgari bir perspektif üzerinde anlaşmaya varamamış olmalarına şaşırdığını dile getirerek, meseleye hala kendi perspektiflerinden, yani ABD’yle ilişkileri, İran’a yönelik tutumları gibi açılardan baktıklarını söyledi.
Bişare, Levant bölgesinin İsrail’in nüfuz alanı haline gelmesi ve Suriye’nin bölünmesinin önlenmesi konusunda ortak Arap çıkarı olduğunu vurguladı.
Bu bağlamda, Suriye’nin gelişip güçlenmesi, bağımsız ve güçlü bir devlet haline gelmesi ve bir noktada Irak’la eski ilişkilerini yeniden kurması gerektiğini de ekledi.
Bişare açıklamasının sonunda, “Bölgede yeni bir savaşın çıkmasını önlemek ve eksen kaymalarına son vermek için Türkiye ve İran ile ortak bir bölgesel güvenlik sistemi kurmak ve İran’ın Arap ülkelerinin işlerine karışmadan bölgenin ayrılmaz bir parçası olduğunu anlamasını sağlamak Arapların çıkarınadır” diye ekledi.