ABD’nin Husilere Yönelik Hava Saldırıları: Arka Plan, Hesaplamalar ve Endişeler


ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, 15 Mart 2025’te Yemen’deki Ensarullah (Husi) kalelerine karşı, onları Kızıldeniz’de uluslararası nakliye yolları açmaya zorlamak amacıyla “kararlı ve güçlü” olarak nitelendirdiği bir dizi hava saldırısı başlattı.
Husiler, 12 Mart’ta İsrail’in Gazze Şeridi’ne insani yardımı engellemesine yanıt olarak, Kızıldeniz, Aden Körfezi, Babu’l Mendeb Boğazı ve Arap Denizi üzerinden İsrail’e giden tüm gemileri hedef alacaklarını duyurmuştu.
Bunun üzerine ABD, Yemen’de Husilerin kontrolündeki bölgelere onlarca kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olan saldırılar düzenledi.
Söz konusu saldırılarında radarlar, hava savunma sistemleri, füze sistemleri ve silahlı insansız hava araçlarının (SİHA) yanı sıra grubun liderleri de dahil olmak üzere onlarca hedef vuruldu.
İki hafta devam eden bu hava saldırıları, Trump’ın Beyaz Saray’a gelişinden bu yana düzenlenen ilk saldırılar oldu.
Böylece Trump, eski Başkan Joe Biden yönetiminin 2023 yılı sonlarında Husilere yönelik operasyonlarını sürdürdü.
ABD saldırılarının genel çerçevesi
ABD’nin Yemen’e yönelik hava saldırıları, Ocak 2024’te başladı. ABD, İngiltere ile birlikte, Husilerin kontrolündeki bölgelerdeki onlarca hedefe koordineli saldırılar düzenledi.
Bundan önce Biden yönetimi (Aralık 2023) Kızıldeniz’deki seyrüseferi korumak için 20 ülkeyi kapsayan “Refah Muhafızları” adlı bir uluslararası deniz koalisyonunun kurulduğunu duyurmuştu.
Avrupa Birliği (AB) ise, Şubat 2024’te Fransa ve diğer ülkelerin, ABD liderliğine boyun eğmek istemedikleri için Washington öncülüğündeki operasyonu reddetmelerinin ardından Aspides Operasyonu’nu başlattı.
Söz konusu kriz, Husilerin Ekim 2023 ortasında, İsrail’in Aksa Tufanı Operasyonu’ndan sonra Gazze Şeridi’nde başlattığı saldırıları durdurmaması halinde Kızıldeniz üzerinden İsrail limanlarına sefer yapan tüm ticari gemileri hedef alacaklarını duyurmasının ardından başladı.
O tarihten bu yana Husiler, Kızıldeniz ve Aden Körfezi’nde füzeler, SİHA’lar ve sürat tekneleriyle 145 ticari gemiyi hedef aldı, iki gemiyi batırdı, bir gemiyi ele geçirdi ve mürettebatından dört kişiyi öldürdü.
Sonuç olarak, büyük nakliye şirketleri küresel deniz ticaretinin yaklaşık yüzde 15’inin geçtiği Kızıldeniz’i kullanmayı bıraktı.
Husilerin saldırıları, Süveyş Kanalı’ndan geçen nakliye trafiğinin 2024 yılında yüzde 75 oranında azalmasına ve Ümit Burnu üzerinden yapılan sefer sürelerinin ortalama 7 ila 14 gün artmasına neden oldu.
ABD Savunma İstihbarat Ajansı’nın (DIA) Nisan 2024’te yayınladığı bir rapora göre, Husilerin düzenlediği saldırılar, en az 85 ülkeyi ve 29 büyük enerji ve nakliye şirketini etkiledi.
Hedef alınan gemilerin çoğunluğu Avrupa şirketlerine, en az sekiz tanesi de ABD merkezli şirketlere aitti.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz, Kızıldeniz’den geçmesi gereken ABD nakliye trafiğinin yüzde 75’inin bölgeden geçmekten kaçındığı ve Süveyş Kanalı yerine Afrika’nın güney kıyılarından geçmek zorunda kaldığını bildirdi.
Biden yönetiminin Yemen’de Husi kontrolündeki askeri, sivil, ekonomik tesisler ve enerji santrallerine yönelik tekrarlanan saldırılarına rağmen, Husiler Kızıldeniz’deki uluslararası nakliye trafiğini ve Temmuz 2024’te Yemen’in Hudeyde Limanı’na hava saldırıları başlatan İsrail’i hedef almaya devam etti.
Aynı zamanda Husiler, ABD Savunma Bakanlığı’na göre 2023 sonundan bu yana 174 kez ABD’ye ait savaş gemilerini de hedef aldı.
Nitekim ABD’nin Yemen’e yönelik saldırıları ve Husiler tarafından fırlatılan füze ve SİHA’ları engelleme çabaları, Washington’ın bütçesine milyarlarca dolara mal oldu ve hava savunma stokunun önemli bir kısmı tüketildi.
Husilerin söz konusu saldırıları, Hamas ile İsrail arasında Gazze Şeridi’nde ateşkes anlaşmasının 19 Ocak 2025’te yürürlüğe girmesiyle durdu, ardından İsrail’in anlaşmayı Mart ayında ihlal etmesiyle yeniden başladı.
ABD’nin hesapları ve saldırılarla ilgili endişeler
Biden yönetiminin Husilerin saldırılarını “sınırlama ve caydırma” konusundaki askeri yaklaşımının başarısızlığı, Trump yönetiminin hesaplamalarında ele alındı.
Trump yönetimi, “Biden’ın tepkisinin acınacak derecede zayıf olduğunu ve bu nedenle Husilerin pervasız saldırılarına devam ettiğini” düşündü.
Ancak Trump yönetimi de, eleştirdiği Biden yönetiminden farklı bir yaklaşım geliştirme konusunda önemli zorluklarla karşı karşıya kaldı.
Çünkü Trump, seçim kampanyası sırasında ve başkanlığı döneminde ABD’nin yeni savaşlara karışmasını engelleme sözü vermişti.
Bu nedenle, bazı ulusal güvenlik danışmanlarının, Husilerin Yemen’in kuzeyindeki büyük bölgelerin kontrolünü kaybetmesine yol açacak şekilde daha saldırgan bir harekât başlatması yönündeki tavsiyelerini reddetti.
Bunun yerine, Husilere yönelik uyarılarının seviyesini yükselterek, Kızıldeniz’deki saldırılarını durdurmazlarsa onları ‘kalıcı olarak yok etmekle’ ve “cehennemin kapılarını açmakla” tehdit etti.
Bu bağlamda Trump, Husilerin askeri cephaneliğine karşı daha sert ve kapsamlı hava saldırıları yapılmasına yetki verdi, ayrıca başlıca destekçileri olan İran’ı da doğrudan tehdit etti.
Bunlar, Trump yönetiminin, Husilere karşı Biden yönetiminden farklı bir yaklaşım arayışında olmadığı anlamına gelmiyor.
Bu konuda ilk adım, Trump’ın bu yıl 22 Ocak’ta Husileri yeniden “yabancı terör örgütü” olarak sınıflandırma kararıyla başladı ve bu karar 4 Mart’ta resmen yürürlüğe girdi.
Biden ise, Şubat 2021’de başkanlığı devraldıktan bir aydan kısa bir süre sonra, Suudi Arabistan ile aralarındaki barış görüşmelerini teşvik etme çabasıyla bu tanımlamayı geri çekmişti.
Trump, Gazze Şeridi’ndeki ateşkesin ardından Kızıldeniz’de ABD’ye ait ticari veya askeri gemilere yönelik herhangi bir saldırı düzenlememiş olmalarına rağmen, Husileri “terör örgütü” olarak yeniden ilan etme kararının hemen ardından, ABD Savunma Bakanlığı’na Husilere karşı askeri planlar hazırlaması yönünde talimat verdi.
ABD’nin Husilere yönelik hava saldırılarına yönelik hazırlıkları, grubun 3 Mart’ta Kızıldeniz üzerinde ABD’ye ait bir casus uçağını düşürmesinin ardından hızlandı.
O dönemde akıllara gelen soru, Husilerin aynı ayın 12’sinde “İsrail’e doğru yola çıkan Kızıldeniz’deki ticari gemileri hedef alma” tehdidinde bulunmasının ardından saldırı için en iyi operasyonel zamanlamanın ne olduğuydu.
Böylece ABD’nin saldırıları, Trump’ın bir gün önce onaylamasının ardından 15 Mart’ta başladı.
Husiler, kendilerini hedef alan hava saldırılarını ABD ve İngiltere’nin düzenlediğini iddia etseler de, ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), saldırıların herhangi bir tarafın yardımı olmadan gerçekleştirildiğini duyurdu.
CENTCOM, Husilere yönelik saldırıların, Kızıldeniz’de konuşlu “Harry S. Truman” uçak gemisinden kalkan savaş uçakları ile bölgedeki üslerden fırlatılan saldırı uçakları ve SİHA’lar tarafından gerçekleştirildiğini açıkladı.
ABD’nin açıklamasına göre, İngilizlerin desteği yalnızca ABD’ye ait savaş uçaklarına yakıt ikmali yapmakla sınırlıydı.
Daha önce Biden yönetimi, İran’ın içine çekileceği daha geniş bir bölgesel savaşa yol açacağı endişesiyle, öncelikle Husilerin Kızıldeniz’deki ticari ve askeri gemileri tehdit etme yeteneğini azaltmaya odaklanarak, milis ve liderlerini öldürmemeye çalışmıştı.
Ancak konuya farklı bakan Trump yönetimi, Husilere karşı büyük çaplı saldırılar düzenledi ve bunları kullanarak İran’a “milislere yönelik desteği kesmesi” yönünde mesaj verdi.
Öte yandan bölgede, Lübnan’daki Hizbullah’ın zayıflaması, Hamas’ın Gazze’deki askeri kabiliyetlerinin azalması, Suriye’deki Beşşar Esed rejiminin devrilmesi ve Iraklı Şii grupların denklemden çıkması gibi önemli gelişmeler yaşandı.
Ayrıca İsrail, Ekim 2024’te İran’ın hava savunmasının büyük bir bölümünü imha etmeyi başardı.
Trump ise, İran’ı, Washington’ın Husilerin saldırısından kendisini “tamamen sorumlu tutacağı ve buna karşı nazik olmayacağı” konusunda uyardı.
Öte yandan, Husilere yönelik hava saldırılarını yeniden başlatma amacının, İran’a nükleer programı konusunda müzakerelere girmesi yönünde baskı yapmak olduğu anlaşılıyor.
Trump, İran’la yeni bir nükleer anlaşma yapmak istiyor ancak İranlıların müzakereleri reddetmesi halinde askeri müdahale olasılığını da dışlamıyor.
Buna karşılık, yönetimindeki bazı “şahin” (isteklerini güç yoluyla dikte ettirmek isteyen) görüşlüler ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran’ın nükleer tesislerini yok etmek için ortak bir ABD-İsrail askeri operasyonu için baskı yapıyor. Ancak Trump’ın bu konuda hala tereddütleri var.
Sonuç
Trump yönetimiyle birlikte ABD’nin Husilere yönelik hava saldırılarının kapsamı genişlese de, Biden yönetiminin elde ettiklerinden daha iyi sonuçlar elde edileceğine dair şüpheler var.
Husiler, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıları durdurmadığı, ateşkes sağlanmadığı ve insani yardımların girmesine izin verilmediği sürece Kızıldeniz’deki operasyonlarının durmayacağını vurguluyor.
Diğer yandan Husileri “yabancı terör örgütü” olarak yeniden sınıflandırmanın önemli bir etkisi olmayacaktır.
İdeolojik bir hareket olmaları, Gazze Şeridi’ne destek vermeleri ve ABD güçlerinin kendilerine yönelik saldırıları, onlara daha fazla meşruiyet kazandıran nedenler arasında yer alıyor.
Ayrıca İran, Husi grubunun kararları üzerinde tam bir kontrole sahip değil.
Öte yandan, Trump yönetiminin Husilere ve Orta Doğu’ya yönelik kapsamlı ve etkili bir strateji formüle etme becerisi konusunda ABD’liler arasında endişeler var.
Özellikle Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz’un, Signal uygulamasında “Husilere yönelik saldırı planları” hakkındaki bir grup sohbetine yanlışlıkla bir gazeteciyi eklemesi ve kritik bilgileri paylaşmasının ardından bu endişeler arttı.
Başkan Yardımcısı J.D. Vance, Savunma Bakanı Pete Hegseth ve CIA Direktörü John Ratcliffe gibi yetkililerin katıldığı söz konusu sohbete yanlışlıkla, The Atlantic Genel Yayın Yönetmeni Jeffrey Goldberg dahil edildi.
Görüşmede, Trump yönetimindeki yetkililer arasında Husilere yönelik saldırının şu aşamada uygulanabilirliği konusunda fikir ayrılığı olduğu ortaya çıktı.
Bazı yetkililer, ABD’nin düzenlediği operasyonların petrol fiyatlarının artmasına yol açacağından ve bunun da Trump’ın ekonomik gündemini etkileyebileceğinden endişe ediyor.
Bu görüşmede ayrıca Vance’in, bu saldırıların, Kızıldeniz’deki ticari gemilere yönelik Husi saldırılarından en çok zarar gören Avrupa’nın maliyeti karşılayabileceği zamana kadar ertelenmesi gerektiği görüşünde olduğu da ortaya çıktı.
El-Arabi Araştırmalar ve Politika Çalışmaları Merkezi